Siyaset ve Umut

Siyaset konusundaki ezberinizi bir kenara koyun. Güncel siyasetin genel görünümüne bakın. Günümüz siyasetinin geçen yüzyıldan en büyük farkının –söylem, fikir, görüş, yenilik, ideoloji olarak– içeriksizlik olduğunu...

Siyaset konusundaki ezberinizi bir kenara koyun. Güncel siyasetin genel görünümüne bakın. Günümüz siyasetinin geçen yüzyıldan en büyük farkının –söylem, fikir, görüş, yenilik, ideoloji olarak– içeriksizlik olduğunu kolayca görebilirsiniz. İdeoloji yoksunluğunu ‘marifetmiş gibi’ alkışlayan bir anlayış siyasete egemen olurken, hem örgütsel hem de bireysel ölçekte siyasal hedefler sadece iktidarı ne pahasına ele geçirmek ve elde tutmak haline dönüştü. İlkeler ve değerler anlamsızlaşınca içeriğin boşalması son derece olağan bir sonuç olarak ortaya çıktı. Kişinin veya örgütün öne sürdüğü ‘güya siyasal’ terimlerin sadece isim olarak var olduğunu ve içlerinin boşluğunu kavramak için ‘ele geçirme’ tutkusundan sıyrılıp bakabilmek yeterli olur. Bunu siyaset yelpazesinin sağı veya solunu ayırt etmeden söyleyebilirim.

Reel sosyalist sistemin dağılması, dünyada güçler dağılımının farklılaşması, liberalizmin yozlaşması, ülkenin kurucu felsefesinin içi boşaltılmış bir marka haline gelmesi ve sol olarak görülen partilerin ulusalcı bir eksene kayması siyaseti evrensel ilkeleri olan ahlaki odağın çok uzağına taşıdı. Diğer yandan; küçük partilere geçit vermeyen seçim sisteminin mevcudiyeti ve iktidar partilerinin yoksulların da oylarını toplayarak yüksek oy oranlarına ulaşması, yeni arayışlar konusunda umutsuzluk ve atalet yarattı. ‘Siyasal dindar’ olmadıkları halde başka ‘umut’ göremediklerinden, ana iktidar partisini ‘umut’ olarak algılayanlar da oldu. Sonuçta; yanılgı, yanılgıyı doğurdu. Ülkenin, toplumun ve vatandaşın mevcut durumu bunu kolayca doğruluyor.

Cumhuriyet’in siyasal tarihinde küçükten adım adım büyüyebilen bir parti örneği bulunmadığından, arayışın yerini umutsuzluğun almasını normal karşılamak gerekir. Yüz yıla yaklaşan zaman diliminde pek çok parti kurulmuş olmasına rağmen, ancak sağlam sosyal temelleri olanlar veya geleneğe dayalı önemli muhalif söylemler yakalayamayanlar dışındakiler eninde sonunda soluksuz kaldılar.

Belki de siyasette acil çözümler arıyoruz. Uzunca bir süre planlı hazırlık yapıp gerekli vizyon, program ve modelleri geliştirmeden siyaset ağacının meyvelerini hasat etmeyi umuyoruz. Ülke tarihi, acelecilik yüzünden önemli değişim fırsatlarını kaçırmış örnekleri de içinde barındırıyor.

Türkiye’de siyaset, birkaç örnek dışında bir vizyon ve söylem birliğinden daha çok, bir ‘güç birliğini’ andırıyor. Bu güç birliği ise daha sonraki aşamalarda rantçı bir özellik kazanıp çıkar birliği haline dönüşüyor. Hiçbir iktidar dönemi yok ki; yolsuzluk, usulsüzlük, kayırmacılık ve devlet soygunculuğu ile anılmasın! Dürüst bulduğumuz liderlerin ve partilerin arka bahçelerinde ‘malın götürüldüğüne’ pek çok kez tanık olduk.

Siyasal partiler, öncelikle devleti yönetmek üzere kuruluyorlar. Daha doğrusu; kurulma mantıklarının bu, olması gerekir. Kamuyu yönetmek, halkı doğru kanallara akmasını sağlamak ve her an ilerleyen bir sosyal süreç yaratmak ise sağlam bir vizyon, söylem ve kadro altyapısı ile olur. Hâlbuki ülkemizde siyasetin en az ilgi gören ve kaynak bulan bölümü bu altyapıdır. Belki de siyaset alanı; insanî gelişmişlik, bilimsellik ve iş modelleri açısından toplumun en az gelişmiş bölümlerinden biridir. Siyasetin, kendini geliştirme ve yenilikçilik açısından toplumun en atıl kategorilerinden biri olduğunu da söylemek zorundayım.

Siyasetin böylesine niteliksiz olmasının pek çok nedeni sayılabilir. Bunların başında, devletin bir soygun kapısı halini almasını saymak gerekir. Kamunun bu hali devam ettiği sürece siyasette bir iyileşme beklemek doğru olmaz. Hiç kuşkusuz; devletin bir rant kapısı olmaktan çıkarılmasının çözümü, her ne pahasına kamu kaynaklarının ‘özelleştirme’ bağlamında çarçur edilmesini haklı göstermez. Özelleştirme sürecinin önemli bir bölümünün yine devletin rant kaynağı olarak kullanılmasına doğrudan hizmet ettiğini görmek gerekiyor.

Günümüzde siyaseti cehalet besliyor. Siyasetin iyileştirilmesi sürecinin bir diğer unsuru hiç kuşkusuz çok alanlı eğitimdir. Ne yazık ki; milli eğitim sistemi bunu sağlamaktan çok uzaktır. Bu anlamda sivil toplum kuruluşlarına çok yönlü ve boyutlu eğitim alanlarında ciddi sorumluluklar düşüyor. Eğer yeni bir tarz-ı siyaset olacaksa, burada hiç kuşkusuz sivil toplum anlayışı, bir ana faktör olarak yer alacak. Eğitim sistemini her yönden iyileştirmeyen bir toplumun siyasal sistemi de iyi olmaktan çok uzak kalır. Öyle de oluyor.

Haberleri