Düşünmek için o kadar çok zamanım oldu ki…
Sanıyorum hayat bizi kendimize getirmek için silkelemek istedi.
Ne yapıyoruz?
Neler yapacağız?
Hala karar veremediğimiz şeylerde bir karar verebilmek için.
Corona virüsünün tüm dünyayı ele geçirdiği ve kendi ohalimizi ilan ettiğimiz günden beri bir boşluğa düşmüş gibiyim.
Böyle sanki uçsuz bucaksız bir düşünce havuzuna düşmüşüm ve gerçek düşüncelerimi arıyor gibi.
Hayat telaşesinde konuşan benliğimi belki de hep susturmuştum farkında olmadan, şimdi susturmaya çalışsam bile sürekli konuşan bir ‘ben’ var içimde.
Durmadan soruyor; kalp neyi istiyor?
Bazen bir şeyi bilmenize gerek yoktur, yalnızca hissedersiniz.
İşte tam da öyle bir anda, elimde bir fincan kahvemle kıymetini yeni yeni anladığım şehrin sokaklarını izlerken penceremden, hissettim… Kalbimin aslında neyi istediğini, bundan sonra neler yapmak istediğimi, ertelediğim şeyleri, zamansız zamana bıraktığım gerçek hislerimi…
Nedir bu zamansız zaman dediğinizi de duyar gibiyim.
Bir şeyin gerçekleşeceğine yürekten inandığım ama ne zaman bunun gerçekleşeceğini asla bilmediğim bir zaman dilimi işte.
Bunu yazarken gülümseyerek yaptıklarımı hatırladım.
Bütün yaşananların kadersel olduğuna inandığım o gün koşarak bir saat aldım.
Sıradan bir saat ama baktıkça hatırlatan…
Her tik tak sesinde kaybedilen zamanı.
Bazen zaman bizi gerçeğe götürürken türlü yollardan geçirir.
Dikenli, çamurlu yollardan geçeceksin ki çiçekli yolun sonunda kaderin size uygun gördüğüne ulaşabilesiniz.
Bende bata çıka bu düşünce yolundan nihayet çıkabilmiştim.
O çiçekli yollarda durup düşünürken, ne istediğimi bilmenin, neyi istediğimi fark etmenin verdiği mutlulukla zamanı durdurdum işte. Aldığım saat mi?
O hala dikenli, çamurlu yollardan geçen ama kaderindekine er ya da geç gelip çiçekli yola ulaşacak insan için ilerlemeye devam ediyor. Hangi zaman duracak akreple yelkovan bilmiyorum, tek bildiğim bir gün sonsuz zamanda sonsuza dek mutlulukla duracağı.
İşte o gün, hep öfkeyle susturduğumuz içimizdeki sürekli konuşan ben’liğimize kocaman gülümseyeceğiz.
Kalp bunu en başından beri biliyordu.
Biz zamanın bize ‘anlık’ sunduklarıyla kabullenmedik. Nefret etmek, öfkelenmek, sevmemek basit olandı, bizde basit yolu seçtik.
Ama kader…
Bir şey senin gerçekten kaderindeyse, dünyanın bir ucunda da olsan, hiç istemesen de, düşünmesen de onu senin yapıyor, seni de onun… Bu şehrin sessizliği bana güzel günlerin kalabalıklaşarak geleceğini müjdeliyor işte.
Hayat bizi eve hapsetse de, kalbimizde hapsolan tüm gerçek hislerimizi özgürleştirmişti.
Daha bir sakinledik, daha bir gerçekleştik.
Arındık daha çok…
İçimizdeki mahkemenin duruşması bitti.
Kalp özgür.
Sonsuz zamanda, sonsuza dek daima…