Beytüşşebap ilçe merkezinde, polis ve askeri noktaları hedef alan teröristler, uzun namlulu silahlarla saldırı düzenledi. Şırnak Valisi Vahdettin Özkan, PKK'lı teröristlerin Beytüşşebap ilçesi çevresindeki askeri üs bölgelere uzun namlulu silah ve roketatarlarla düzenledikleri saldırıda, 10 güvenlik görevlisinin şehit olduğunu, çoğu hafif olmak üzere 8 güvenlik görevlisinin de yaralandığını söyledi.
Maalesef Türkiye' de, siyasi otorite ve ilgili kurumlar, bugüne kadar PKK terörü ile sürekli, kalıcı ve sonuç alıcı stratejiler belirleyemedi. Siyasi otoritenin, açılım stratejisi sayesinde, PKK ve Kürt sorunları iç içe geçti. "Kürt sorunu çözülürse, PKK da biter", ya da "PKK'yı yenersek, Kürt sorunu çözülür. " gibi yaklaşımlar, artık geçersiz oldu. Yani bunlardan, yalnız birini çözmek, sorunu çözmeyecektir.
Gelinen noktada, Kürt vatandaşlarla, PKK'yı ayrıştırmakta imkânsız hale geldi. Özellikle de Kürtlere, haklar veya ana dile eğitim hakkı vererek, ya da din olgusu ve kardeşliği vurgusu yaparak, "kazanmak" daha da zorlaştı.
Türkiye'de, açılım vaatleri ve BDP' nin, tutumu, etnik nefreti artırdı. Hatta "Kürt" ve "Kürt olmayan" diye tanımlanan, iki farklı kesim oluştu. Kürtlerle ilgili duygu, düşünce, kaygı ve beklentileri arasındaki mesafe giderek açılmaktadır. Türkiye de, bir tarafın üzüldüğüne, diğer tarafın sevinmesi gibi, hiçte beklenmeyen bir ortam meydana geldi.
Elbette bu durumdan, öncelikli sorumlu siyasi iktidarlardır. Nitekim Turgut ÖZAL, Kürt açılımına, "Benim anneannem de Kürt" diyerek başlamıştı. Kürtçenin serbest bırakılmasına, Kürt varlığının tanınmasına önayak olmuştu. O günlerdeki, kıvılcım, bugün ataşe döndü. Bu yanlışlıkları, yalnız Özal değil, tüm liderler yaptı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, " Kürt sorunu vardır. Kürt sorunu benim de sorunum " dedi. Karayalçın, " Kürt sorununun Anayasa'ya yurttaşlık haklarına dayalı olarak çözmek istiyoruz" derken, Süleyman Demirel ise, "Kürt realitesi vardır" vurgusunu yaptı. " Avrupa'nın yolu Diyarbakır'dan geçer" cümlesini kullanan, Mesut Yılmaz, Teröristi düz ovaya indirerek siyaset yaptırmak isteyen Ağar, PKK'nın silah bırakmasını alkışlayan, ANAP Lideri Mumcu'nun sözleri, CHP lideri Kılıçdaroğlu' nun, tutumu ile olaylar, bu boyutlara taşındı.
Nihayet! Başbakan Sayın Erdoğan, "Ülkemde benim, Kürt sorunu yok, terör sorunu, PKK sorunu var." diyerek, bir gerçeği kamuoyu ile paylaşıyor.
Son yıllarda ise terör ülkenin, en önemli sorunu haline geldi. PKK "Arap Baharı" denen, İslam ülkelerine kan ve gözyaşı getiren, ABD ve AB senaryosunu, Türkiye'ye taşımak istiyor. PKK'nın, Şemdinli, Çukurca, Foça gibi farklı yerlerde, koordineli bir şekilde saldırarak, Son Gaziantep'teki patlatılan bomba gibi eylemleri ile Kürt olmayan kamuoyunu, " VER KURTUL" ve "BÖL KURTUL" çaresizliğine sürüklemek istiyor.
Ayrıca ABD ve AB ülkeleri, bölgedeki çıkarları için, PKK terör örgütüne örtülü olarak destek vermektedir. O nedenle de Türkiye, terörle ilgili mücadele de mutlaka kendi stratejilerini belirlemek zorundadır. Demokrasi ve hukuk içinde kalarak veya belli bir etnik gruba hak vererek, kesinlikle terörle mücadele olmaz.
Bugün terörle mücadelede görev alan, komando, Piyade, Jandarma, Jandarma Komando, Sınır Birlikleri, MİT, Özel Harekât, Polis ve Özel Kuvvetler... Bunların sadece karakterleri değil, yasal yetkileri de birbirinden farklıdır. Bu karmaşa için de terörle mücadele çok zordur. Türkiye, bölgeye has, kalıcı bir "ÖZEL ORDU " kurmak zorundadır.
Ayrıca terör saldırılarında, polis ve jandarma baş edemediği zaman, valiler, orduyu göreve çağırıyor. Oysa PKK çeşitli eylemle saldırırken, orduyu, 12 ayda, sadece üç-dört operasyona çağırılarak, terörle, part-time mücadele yapılmaz. O nedenle de sınır ötesi harekatta dahil, TSK' ya, sürekli ve kalıcı görev verilmelidir.
AKP iktidarı, Kürtlere pek çok hak verdi ve imkân tanıdı. Hatta Oslo da PKK ile görüşmelerde yapıldı. Ancak bir sonuç alınamadı. Ne kadar hak verilirse verilsin, PKK ve yandaşlarını memnun edemeyecektir. Çünkü PKK, Kürtlerin, temel insan haklarıyla ilgili bir mücadele sürdüren bir örgüt değildir. Eğer PKK'yı, Kürtlerin "insan haklarını" sağlamaya çalışan bir hareket gibi anlarsak yanlış okuruz. PKK, Türkiye, Irak ve Suriye arasında, bölünmüş olan Kürtleri, tekrar tek bir siyasi coğrafyada birleştirme girişiminin bir parçasıdır. Yan, PKK, ABD ve AB ülkelerinin, Kürt ulus-devlet kurma projesinin en önemli gücüdür.
Artık herkes, gerçekleri görmelidir. Mevcut terörle ilgili yasalar ve stratejiler, özellikle de TSK 'yı, PART-TİME kullanarak, terörle mücadele yapılamaz. Bu nedenle de TSK' ya, sınır ötesi harekatta dahil tam yetki verilmeli, terörle ilgili yasalarda gerekli düzenlemeler yapmalıdır. Siyasi otorite ve ilgili kurum/kuruluşlar da üzerine düşeni eksiksiz yerine getirmelidir. Ayrıca bölgede, sürekli görev yapacak, profesyonellerden oluşan bir "ÖZEL ORDU" kurulmalıdır. Aksi halde vatan evlatlarını, kaybetmeye devam edeceğiz.
SÖZÜN BİTTİGİ YER
Beytüşşebap ilçe merkezinde, polis ve askeri noktaları hedef alan teröristler, uzun namlulu silahlarla saldırı düzenledi. Şırnak Valisi Vahdettin Özkan, PKK’lı teröristlerin Beytüşşebap ilçesi çevresindeki askeri üs bölgelere...