Eskişehir'in orta yerinden geçen Demiryolunun yer altına alınması meselesinde...
Eğer...
-"Bu Büyükerşen'in projesiydi. Görüyorsunuz O'nun hayalini bile biz gerçekleştiriyoruz" dediyseniz...
-Eskişehir'e gelen Ulaştırma Bakanınız " Bunu ne pahasına olursa olsun yapacağız" diye konuştuysa.
-"Bir yılda bitireceğiz. Üzerinde yaratılan alan da koskoca bir Bulvar olacak. Bulvara da 'Recep Tayyip Erdoğan Bulvarı' ismini koyacağız" açıklaması yaptıysanız.
-Demiryolunun yer altına alınması kararı sonrasında Belediye başkanlarınız ve Milletvekilleriniz birbirlerine plaketler verdiyse...
Bu işi, verdiğiniz sözlerin karşılığında yerine getirecektiniz...
Ancak...
-2008 yılında başladığınız iş bu gün hala bitmediyse...
-Başta 4,6 Kilometrelik uzunluğu kırpa kırpa yarıdan da azına düşürmenize rağmen işi toparlayamadıysanız...
-"Temelden su çıkıyor" bahanesiyle yılları geçirip, bir adım dahi ilerleyemediyseniz.
-Sürekli "biri bizi engelliyor" türküsüyle işi bitirememenin suçunu başkalarına atmaya çalıştıysanız...
Kusura bakmayın ama...
Bu işin kabahatlisi resmen sizsiniz...
O yüzden başka suçlu falan aramayın...
Dünyanın neresinde olursa olsun 2 kilometrelik bir alanı 6 yıldır yer altına almayı beceremeyen bir yönetimi çıkıp "Kabahat bizim" der...
Bir tek siz demiyorsunuz...
-Hükümetiniz, Denizin dibinde "Marmaray" projesini bitirdi, siz hala "yerden su çıkıyor" diye Demiryolunu yeraltına almayı bitiremediniz.
-Hükümetiniz, başta Anıtlar Kurulu olmak üzere bir sürü engeli aştı, siz hala "Engelleniyoruz" türküsü çağırıyorsunuz.
-Hükümetiniz 2004 yılı sonunda başladı 63 Kilometrelik projeyi tamamlıyor, siz 6 yıla yakın zaman içinde 2 kilometreyi yer altına alamadınız.
Hem de mesafeyi kırparak kısaltmanıza rağmen.
Demek ki sizin hükümete sözünüz geçmiyor...
İyi güzel de...
Hükümet sizin hükümetiniz değil miydi?
......
Kim kime güvenecek?
Mahalli seçimler yaklaşıyor. Her seçim öncesi olduğu gibi...
Yapılacak olan seçimlerde, her parti ve her aday iddialı olacak.
Daha doğrusu.
Ortada kaybedeceğim diyen hiç kimse olmayacak.
Herkes şimdiden seçimi kazanmış havasına girecek.
Hatta...
Seçim sonrasının plan ve programlarını bile yapanlar çıkacak.
Ancak şu da bir gerçek ki...
Bu gün için "Kazanacağım" diyenlerin büyük kısmı, sandıklar açılıp oylar sayıldığında büyük bir hayal kırıklığına uğrayacak.
İçlerinden birer tanesi ancak sevinebilecek.
Çünkü seçimi biri kazanacak.
Elbette ki hiç kimse bir yarışa "kaybedeceğim" diye çıkmaz.
O yüzden, bu gün yola çıkacakların tümü "Kazanacağım" diye çıkacak.
Yine hepsi, kazanma gerekçelerini de daha o günden ortaya koyacak.
Kısacası.
Her adayın ya da partinin bir güvencesi olacak...
Örneğin;
Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen, seçimlerde ismine güvenecek.
CHP ise, Yılmaz Büyükerşen'in ismine.
İktidar Partisi AKP ise, iktidar olmanın gücüne ve son yapılan seçimde aldığı oy farkına güvenecek.
MHP, Ülke genelinde yükselen trendine ve iki seçenekli bir seçimden bıkanların oylarına güvenecek.
DSP ise, CHP den kızıp uzaklaşanlara.
Demokrat Parti, adayları ile seçimde iddialı olacağına inanacak, Sadet Partisi ise AKP'den kopup gelecek olan oylara güvenecek.
Anlayacağınız...
Gerek Partiler, gerekse göstermiş olduğu adaylar önümüzde ki mahalli seçimlerde, seçimi kazanmak için bir şeylere güveniyor olacak.
Bakalım bunun sonunda, hangi parti ve adaylarının güvendiği dayanaklar doğru çıkacak?
Hangi parti ve adaylarının güvendiği dağlara karlar yağacak?
Bekleyip göreceğiz...
......
Demokrasi mi?
Demokrasinin en basit şekilde tanıtımı yapılırken iki önemli unsur vurgulanır...
Birincisi: Düşünce ve ifade özgürlüğüdür...
Düşünce ve bu düşünceleri rahatlıkla ifade etme özgürlüğünüz varsa, demokrasinin işlediği bir ortamda yaşıyorsunuz demektir.
Diğeri ise...
Örgütlenme özgürlüğüdür...
Başkalarının özgürlüğünü kısıtlamayacak ve yasalara aykırılık teşkil etmeyecek şekilde örgütlenebiliyorsanız, yine demokrasinin işlediği bir ortamda bulunuyorsunuz demektir.
Şu sıralar Paket-maket tartışılıyor ya...
Paketler sayesinde daha da demokratikleştiğimiz falan söyleniyor yu...
Hepsi hikaye...
Demokrasinin olmazsa olmaz iki tanımına bakın...
Düşünebiliyor musunuz?, düşündüğünüzü ifade edebliyor musunuz? Ve örgütlenebiliyor musunuz?
Eğer bunlar varsa, demokrasi vardır...
Yoksa...
Demokratik olmadığınızın üzerini paket falan asla kapatamaz......
.......
Bizim şehrin zenginleri...
Biz, bize anlatılanların yalancısıyız.
Diyorlar ki:
-"Kayseri'de, İstikbal'in sahibi olan Boydaklar çok etkilidir. Seçimler yaklaştığında her parti, göstereceği aday konusunda mutlaka Boydak'ların görüşünü alır."
-Kocaeli'nde Vestel'in sahibi Ahmet Nazif Zorlu çok etkilidir. Her seçim öncesi partiler kapısını çalıp, aday göstereceği isimler konusunda kendisine danışırlar"
-Gaziantep'te A.Kadir Konukoğlu öylesine güçlüdür ki, her parti seçim öncesi mutlaka çıkartacağı aday konusunda fikrini alır. Konukoğlu'nun onayından geçmeyen bir ismin tüm partilerde aday olma şansı pek yoktur.
Bunları duyunca...
İster istemez Eskişehir'i düşünüyoruz...
Türkiye'de AVM yatırımı yapmak isteyen uluslar arası firmalar geniş kapsamlı bir araştırma yapmış.
Bu araştırma neticesinde görülmüş ki, Eskişehir Türkiye'nin en zengin 15 ncı şehri.
Kişi başına Eskişehir'de 16.936 tl düştüğünü bile tespit etmişler.
Demek ki Eskişehir Zengin bir il...
Böylesine zengin bir ilde, siyasi partilerin aday gösterme konusunda tıpkı Kayseri, Kocaeli ve Gaziantep'te olduğu gibi birilerinin kapısını çalması gerekmiyor mu?
Gerekiyor elbet...
Ama nerde...
Ortada Zengin yok ki...
Zengin olanın da Eskişehir ile ilgili bir kaygısı bulunmuyor ki...
Geriye kalan ve kendini "zengin" zannedenler de zaten, bir yerlere adam sokmak için partilerin kapısında geziyor...
......
BİRAZ DA GÜLMEK LAZIM
On iki yaşındaki oğlan on dört yaşındaki amcaoğluna soruyor:
- Abi , ablam nişanlanıyor biliyorsun...
- Yaz sonu nikah varmış, bizim evde de konuşuyorlardı.
- Ben sana bir şey sormak istiyorum...
- Söyle...
- Bu nişan dedikleri ne? Evde sordum, 'Eh evlenecekler işte' diyorlar ama nişanlanınca ne oluyor, onu anlayabilmiş değilim.
- Hıııım... Zor soru, bak ben sana bir örnekle anlatayım...
- Dinliyorum.
- Diyelim ki Şubat'ta yarıyıl karnesini aldın, hepsini pekiyi getirdin. Sana bir bisiklet alıyorlar ve 'Haziran'da bütün dersleri pekiyi getir, sınıfı geç, bu bisiklet senin' diyorlar. İşte Şubat ile Haziran arasındaki o süre var ya, bisiklet senin ama binemiyorsun; o süreye 'nişanlılık dönemi' deniyor.
- Haa şimdi anladım, bisikletin var, evde duruyor; sen ona bakıyorsun o sana bakıyor; ama binemiyorsun ta ki sınıfı geçene kadar. Peki dokunmaya izin var mı?
- Vallahi onu ben de tam bilemiyorum; binmek kesinlikle yasak da, galiba ziliyle oynayabiliyorsun!
Suçlu aramayın, aynaya bakın...
Eskişehirin orta yerinden geçen Demiryolunun yer altına alınması meselesinde
Eğer
-"Bu Büyükerşenin projesiydi. Görüyorsunuz Onun hayalini bile biz gerçekleştiriyoruz" dediyseniz
-Eskişehire gelen Ulaştırma Bakanınız...