Daha önceki yıllarda da benzeri kaleme aldığımız bir konu bu.
Takdir özrü taşıyor olmamız.
Nedense, takdir etmek ağır geliyor sırtımıza.
Taşımak yerine, kolay olanı yapıyoruz.
Yani;Takdir etmiyoruz.
Öncelikle; yapılan işten çok, önce işi kimin yaptığına bakıyoruz.
Neden mi?
Çünkü yapılan işi, yapan kişiye göre değerlendirme hastalığımız var.
Böyle bir hastalığa yakalanmış olmamız nedeniyle ne baktığımızı görebiliyoruz, ne de yaptığımız değerlendirmelerde adil olabiliyoruz.
Aslında...
Yapılanı değerlendirmek çok kolay herkes için.
Ya "İyi" diyeceksin, ya da "Kötü"
Kararsız mı kaldın, o halde "İdare eder" demek bile bir çözüm.
Ama işin içine yapanlar girince, iş değişiyor.
İyi olsa da yapılan iş "Kötü", Kötü olsa da "iyi" olabiliyor bir anda.
Dolayısıyla...
Biz yapılan bir işi değerlendirme yerine, yapan kişiye bakış açımızı ortaya koyuyoruz çoğu zaman.
Örnek verelim...
Büyükerşen'i bir türlü sevmemiş ve sevmeyecek olanlar için, Büyükerşen'in yaptığı her iş kötüdür.
Dünyanın en güzel hizmetini de getirse, eleştirilecek ve "Kötü" denilecek bir tarafı mutlaka vardır. Olmasa bile yaratılır.
Diğer taraftan...
Büyükerşen'i seven ve destekleyen için de yapılan her iş güzeldir.
Kötü dahi olsa, iyi bir tarafı mutlaka bulunur. Olmadı yaratılır.
Örnek olarak Büyükerşen'i verdik ama...
Bu örneği çoğaltmak elbette mümkün.
Kişilerin yanı sıra, kurumlara, Odalara ve hatta partilere bakış açımıza kadar yaygın bu hastalığımız.
-"Adamı sevmem ama, şu yaptığı iyi bir iş" lafı çıkmaz bir türlü ağzımızdan.
Ya da...
-"Şu partiden nefret ediyorum ama, yaptıkları şu iş gerçekten güzel bir hizmet" lafı da aynı şekilde...
Bize göre...
Sevdiğimiz adam ya da parti hep en iyisini yapar.
Sevmediğimiz adam veya parti ise, ne yapsa yapsın hep en kötüsünü yapmıştır.
Halbuki...
Herkesin eleştirilecek yanı kadar takdir edilecek bir yönü de mutlaka vardır.
Ama bunu söyleme cesaretini bir türlü bulamayız kendimizde.
Yaşadığımız ve şahit olduğumuz adaletsizliklerden sürekli yakınırız ama...
Kendi içimizde bir türlü adaleti ne yazık ki sağlayamayız.
Belki hep aynı örneği veriyoruz ama...
80 li yılların sonlarına doğru Turgut Özal Başbakan, Hüsamettin Cindoruk da dönemin DYP Genel Başkanı.
Her ağzını açtığında Turgut Özal'ı sürekli eleştiriyor Hüsamettin Cindoruk.
Bir gün bir gazeteci uzatıyor mikrofonu Cindoruk'a ve
-"Özal'ı sürekli eleştiriyorsunuz. Bu adamın beğendiğiniz hiçbir yanı yok mu?" sorusunu soruyor.
Cindoruk'dan çok ilginç bir cevap geliyor;
-"Terzisini çok beğeniyorum. Gerçekten güzel elbiseler dikiyor" diye.
Gerçekten böyle bir hastalığımız var.
Ve bu hastalığa bağlı olarak biz galiba takdir özürlüyüz...
Ve takdir etmemek için de bir bahanemiz daima hazırda bekliyor...
--------------------------------------------
Bir soru, soruya verilen cevap
ve gazetede atılan başlık...
CHP Eskişehir Milletvekili Süheyl Batum'a soruyorlar;
-"Kızınız bir gün çat kapı karşınıza Başörtüsü ile çıksa tepkiniz ne olur?" diye.
Cevap veriyor Batum;
-"Bilmem, bir gün yaparsa görürüz. Üzüleceğim muhakkak. Çünkü istismar ediliyor. Eskiden sıkma başlar yoktu. Şimdi Başörtüsü, altında başka bir şey takılıyor. Bu konuda ki tavrımı öğrencilerime sorabilirsiniz. 'Süheyl Batum bize başörtüsünden ötürü olumlu ya da olumsuz, farklı muamele yaptı" diyen çıkarsa, derim ki 'Kendi kızıma da aynı ayrımcılığı yaparım"
Ve verilen bu cevabın ardından söz konusu soruları soran gazetecinin çalıştığı Gazete ve internet sitesi haberi aynen şu şekilde veriyor;
-"Süheyl Batum'dan tepki çekecek başörtü çıkışı; Kızım başörtüsü taksa bile ona da ayrımcılık yaparım"
----------------------------------
Keser döner sap döner...
Adalet Partisi'nin 52 nci kuruluş yıldönümüydü dün.
Kuşkusuz Türk siyasi tarihinin en önemli partisidir Adalet Partisi.
Akla gelen ilk isim de şüphesiz yıllarca Genel başkanlığı yapan Süleyman Demirel'dir.
Hala hayatta olan Süleyman Demirel ile ilgili anlatılanlar bitmez.
Siyasi litaratüre geçen ve hala da kullanılan pek çok söz O'na aittir.
İşte bu sözlerden en çok bilineni de "Keser döner sap döner, gün gelir hesap döner" sözüdür.
Tarihe geçmiş bu sözü herkes bilir...
Yine bu sözü, Süleyman Demirel'in söylediğini de herkes bilir.
Ama.
Süleyman Demirel'in bu sözü ne zaman söylediği pek bilinmez.
Halbuki Demirel, tarihe mal olan bu sözü Eskişehir'de söylemiştir.
Ve bu sözü nasıl söylediğini de şöyle anlatır;
-"Bu söz ilk Zincirbozan'da aklıma gelmişti. Sabah Ankara'dan ayrıldık. Sivrihisar'da halk toplanmış. Beni kucaklayacaklar. Sonra da uğurlayacaklar. Yol boyu dizilmişler, anlaşılan konvoy yapacaklar Eskişehir'e kadar. Orada öğrendim ki jandarma beni karşılamaya gelenlerin araç kontak anahtarlarını almış arkamdan beni takip etmesinler diye. İşte o sahneyi görünce inip, gazetecilere söyledim o sözü. Keser döner sap döner, gün gelir hesap döner" dedim. Yani, bu sözü ilk söylediğim yer Eskişehir'dir"
Takdir etmek ağır geliyor sırtımıza...
Daha önceki yıllarda da benzeri kaleme aldığımız bir konu bu.Takdir özrü taşıyor olmamız.Nedense, takdir etmek ağır geliyor sırtımıza.Taşımak yerine, kolay olanı yapıyoruz.Yani;Takdir etmiyoruz.Öncelikle; yapılan işten...