Mescİd-İ Aksa'nın, avlusuna girişine izin verilmeyen Müslümanları, kovalayan İsrail askerleri, 1967'den beri ilk kez, kutsal külliyenin ana mihrabının bulunduğu kubbenin altına kadar girip mihrabı postallarıyla çiğnedi. Çatışmalarda, 27 kişi yaralandı. İsrail, devlet terörünü, bir kez daha gündeme getirdi. İslam dünyasında da tepki aldı.
Aslında çağımızda savaşlar, artık iki devlet, ya da devletlerarasında olmuyor. Ayrıca dünyada, halk, özellikle de batı ülkelerindeki insanlar, savaş istemiyor. Batı ülkeleri siyasetçiler, de, dünyadaki senaryolarını, gerçekleştirmek ve çıkarlarını da korumak ve kollamak için, "TERÖR" denen beladan, örtülü olarak istifade ediyorlar. Teröre, ideolojik, etnik, dinsel görüntü verilerek de sahneye sürüyorlar.
Nitekim gizli bilgilerini sızdırdığı için, kaçarak Rusya'ya sığınan, ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) ve ABD ulusal Güvenlik Dairesi (NSA) eski çalışanı Edward Snow" IŞİD, bir ajan devlettir. IŞİD' i ABD, İngiltere ve İsrail'in istihbarat teşkilatları kurdu." diyerek bir gerçeği gündeme getirdi. PKK ve 1988 yılında, SSCB birlikleri ile savaşmak amacıyla kurulan, El Kaide' nin, de kurulmasında, ABD' nin de payı olduğu söylendi.
Ülkemizde, hala etnik ve dinsel nefretle karşı karşıyadır. Ortadoğu ise mezhep savaşları ile kaosa sürükleniyor. Suudiler, Emirlikler ... Esad'ı devirme ve bir Sünni-Şii vekâlet savaşı çıkarmada, çok kararlıydılar. Esad'la savaşacaklardı. O nedenle de herkese, yüz milyonlarca dolar para ve binlerce, ton silah akıttılar, El Nusra, El Kaide'ye destek oldular. ve dünyanın, diğer yerlerinden gelen cihadistlerin aşırı unsurlarını kabul ettiler.
Nitekim Batı ülkeleri, Irak ve Suriye de, hatta ülkemizde etnik ve dinsel nefreti silah olarak kullanıyorlar. Ortadoğu da hedef ve çıkarları için, "Şii-Sünni" zıtlaşmasını körüklediler. Özellikle de Suudi Arabistan, Sünnilerin referansı ve hamisi görme eğilimine giriyor. İran-Suudi çatışması, mezhep çatışmasına dönüşüyor, diğer mezhep grupları da taraf olmaya zorlanıyorlar. Batı ülkeleri ise bu gelişmelere yan zemin hazırlıyor. ya da körüklüyor.
Irak'taki, El Kaide olan, IŞİD denilen bu ekip, Irak'tan atılmışken, Doğu Suriye'de, açık bir alanda, toprak buldu, daha önce, terörist ilan edilen El Nusra ile çalıştı. Ve müttefikleri bunlara desteği kesmeye ikna edemedi. Sonuçta da Irak ve Suriye, kan gölüne döndü. İnsanlar, hunharca öldürüldü. Binlerce insan, evinden ve yurdundan oldu.
Terör, bugünde mezhep savaşı ile dünya gündemindedir. Güya aynı dini benimseyen insanlar, bir din içinde farklı yorum, içtihat ve tefsir hakkını meşru görmemek; farklı yorum, içtihat ve tefsire göre dini pratikleri hukuk içine alıp, buna göre de hareket ediyorlar. Yani bir yerde Şiiler yaşıyorsa, orada tek geçerli formül Şii doktrin ve uygulama; Sünniler yaşıyorsa, tek geçerli yorum ve uygulama Sünnilik olacaktır. Şiiler, Sünnileri veya Sünniler Şiileri ya kendileri gibi düşünmeye ve inanmaya mecbur edecekler, ya da onları öldürmeye ya da yurtlarından sürmeye kalkışacaklardır.
Bugün Irak ve Suriye'de yaşananlar, batı tarafından tezgâhlanan Mezhep savaşlarından başka bir şey değildir. Batı ülkeleri, bu senaryosu ile bölgeyi federal yapıya kavuştururken, bölgedeki Petrol ve doğal gaza da sahip oluyor. Bir taşla da iki kuş vuruyor.
İşin ilginç yanı Batı ülkeleri, bir tarafta demokrasi ve insan haklarını gündeminde düşürmüyor, diğer yandan da teröre, destek vererek, çifte standart uyguluyor.
Irak ve Suriye' de, ölenler, Allahu Ekber diyerek ölüyor, öldürenler de Allahu Ekber diyerek öldürüyor. İnsanların, mezhep adına, hayatlarına son veriliyor. Üstelik Müslüman, Müslüman'ın kardeşidir. İslam adına savaştığını söyleyenler, kardeşlerini öldürüyorlar. Oysa Allah'ın verdiği canı, yalnızca Allah alır.
Geçmiş yıllarda, cinayetlerinde bir adabı vardı. Gururu incinen aristokrat, soylu rakibini sabahın seherinde yüz yüze vuruşmaya davet ederdi. Bu düelloların, kendine özgü bir ahlakı, bir hakkaniyeti, bir adaleti vardı. Bugün öyle mi?
PKK, İŞİD ve diğer terör örgütleri, cinayetleri ile dikkat çekiyor. Oysa savaşların da tıpkı düellolar gibi, bir ahlakı ve bir adabı vardı. Savaşan taraflar, düşmanını gafil avlamaz, açıkça savaş ilan ederdi. Savaşlar ordular arasında yapılırdı. Halk, özellikle de kadın ve çocuklar kesinlikle hedef alınmaz, bilakis mümkün olduğu kadar korunurdu.
Zaman geçti. Düelloların yerini, kalleş pusular, savaşların yerini de terör aldı. İçinde bulunduğumuz çağda, insanlar, kalleşçe öldürülüyor, toplumdaki herkes, hedef alınıyor. Günahsız insanlar, pusuya düşürülerek, hayatına son veriliyor. Nitekim Hakkâri ve Diyarbakır'da askerlerimiz, arkadan vurularak kalleşçe öldürüldükler.
Bugün İslam coğrafyasının, birçok beldesinde yaşanan, acı, gözyaşı, ıstırap, şiddet ve çatışmalar, bütün Müslümanları, derinden yaralamaktadır. Yaşanan bu hadiseler, İslam dünyasının, ortak değerlerini, giderek zaafa uğratıyor. Bu değerlerin, yeniden hayatiyet kazanması için, İslam dünyası, ortak bir çaba göstermelidir. Çünkü İslamiyet'e, en büyük zararı, Müslüman'ım diyen insanlar veriyor.
TERÖR VE İSLAM COĞRAFYASI
Mescİd-İ Aksa’nın, avlusuna girişine izin verilmeyen Müslümanları, kovalayan İsrail askerleri, 1967’den beri ilk kez, kutsal külliyenin ana mihrabının bulunduğu kubbenin altına kadar girip mihrabı postallarıyla çiğnedi....