Samsun'daki Bulanık olayları davasının çıkışında, Ahmet Türk'e yumruk atıldı. Saldırı sonucu, Türk'ün, burnu kırılmıştı. Bu nedenle mi bilinmez, SAMSUN' un Ladik İlçesi'nde devriye görevi yapan polis aracına teröristlerin 3 ayrı noktadan açtığı ateşle polis memurları 50 yaşındaki Hüseyin Koç ile 36 yaşındaki Malik Saykal' şehit düştü. Saldırıya büyük tepki duyan Samsunlular, sokağa döküldü.
Terörün önlenmesinde, siyasiler kadar halkımıza, özellikle de medyaya da ciddi görevler düşmektedir. Bugün de bir kısım medya, köşe yazarları, siyasiler, sivil toplum örgütleri ve diğerleri, bilerek veya bilmeyerek, "KÜRT" veya "DEMOKRATİK" açılım safsatasını bahane ederek, "SÖZ", " DÜŞÜNCE", ve "KALEMİ" ile PKK' da SİLAH" la, kurşun sıkarak, vatan evlatlarını, şehit ediyorlar. Hedef, açık ve nettir. Türkiye'yi bölerek, bölgesinde etkisiz hale getirmek, Abdullah Öcalan'ı da kurtarmaktır. ABD, AB, BDP ve PKK' ın, isteği de bu değil midir?
Siyasi iktidar, bu gelişmeler karşısında ne düşünür veya ne gibi tedbir alacak önümüzdeki günlerde göreceğiz. Ancak AKP iktidarı, muhalefet ve bazı köşe yazarları bilerek veya bilmeyerek terör olaylarında, çifte standart uyguluyor. Ahmet Türk'e, yumruk atıldıktan sonra özür dileyen devlet erkânı, tepkisiz kalan muhalefet ve yaygara koparan bazı basın, şehit düşen, asker ve polislerimiz için, aynı duyarlılığı göstermiyor.
Üstelik bu tabloyu eleştirenler, yorumlayanlara önyargılı davranıldı. Hatta yargısız infaz yapıldı. Nitekim bu gerçeği gündeme getiren, Hürriyet Gazetesi yazarı Sayın Yılmaz ÖZDİL, 'Yumruk' başlıklı yazısı, pek çok kesim tarafından eleştiri konusu oldu. Oysa Sayın ÖZDİL, halkın çoğunluğunun, düşüncelerine ve duygularına tercüman oldu.
Aslında Türk halkının büyük çoğunluğu, olayların, AKP iktidarının, PKK terörüne ve radikal Kürtlere, gösterdiği tolerans sonucu meydana geldiğinde, hem fikirler. Geçmişte Kürtler, kendini azınlık gibi hissediyordu, şimdi ise Türkler aynı duygular içindedir.
Öte yandan AKP, iktidara gelemeden evvel, Abdullah Öcalan' a "SAYIN" demek suçtu. Bugün gelinen nokta da ise mili kahraman olarak muamelesi görüyor. Kürt sorununun çözümü için de adres gösteriliyor. Hapiste olmasına rağmen, görüşlerini özgürce kamuoyu ile paylaşıyor. Hatta bir İtalyan gazetesine, köşe yazarlığı bile yapabiliyor.
Elbette terörün ve etnik kutuplaşmanın, bu boyuta gelmesinde, tüm siyasi partilerin az veya çok sorumluluğu vardır. Nitekim Recep Tayyip Erdoğan, " Kürt sorunu vardır. Kürt sorunu benim de sorunum " demiştir. Karayalçın ise, " Kürt sorununun Anayasa'ya yurttaşlık haklarına dayalı olarak çözmek istiyoruz" diyerek bugünkü olaylara katkıda bulunmuştur. "Kürt realitesi vardır" diyen Süleyman Demirel veya " Avrupa'nın yolu Diyarbakır'dan geçer" cümlesini kullanan, Mesut Yılmaz, Teröristi düz ovaya indirerek siyaset yaptırmak isteyen Ağar, PKK'nın silah bırakmasını alkışlayan, ANAP Lideri Mumcu, bu sözleri ile PKK ve yandaşlarına cesaret verdiler. Olayların bu boyutlara taşınmasına da neden oldular.
Terörle mücadele konusu, her ülke için bir millî meseledir, bir devlet meselesidir, tüm siyasi parti ve kurumların, ortak duruş sergilemesi gerekir. Terörle mücadele, kesinlikle bir siyasi polemik veya siyasi rant sağlama meselesi değildir. Terör, bugün partileri ve hükümetleri aşan devasa, çok yönlü, çok boyutlu, bir sorun hâline gelmiştir. Bu açıdan, daha fazla gecikmeden Türkiye, bir millî terör stratejisi oluşturulması, isabetli olacaktır.
Ayrıca zamanımızda, savaşların yerini de terör aldı. İçinde bulunduğumuz çağda insanlar, kalleşçe öldürülüyor, toplumdaki herkes hedef alınıyor. Günahsız insanlar pusuya düşürülerek, hayatına son veriliyor. O nedenle de terör konusunun, askerî, siyasi, ekonomik, sosyal ve diplomatik boyutlarının ele alınarak tartışılması ve terörle etkin bir mücadele politikasının oluşturulması, yaşamsal bir önem kazanmıştır Ancak Türkiye'nin, tehdit algılamasının çok iyi anlaşılması gerekmektedir. Türkiye'nin, bugün karşılaştığı tehdidin, birbiriyle iç içe geçmiş dört boyutu mevcuttur ve bu niteliğiyle ülkemiz için, yaşamsal bir tehlike arz etmektedir.
Türkiye' de, etnik kimliği ne olursa olsun herkes, aklını başına almak zorundadır. Hedef açık ve nettir. Etnik nefreti körükleyerek veya Kürtleri azınlık statüsüne sokarak Türkiye' yi bölmektir. Çünkü Kopenhag Kriterleri"nde: ulusal azınlıklar, etnik, kültürel, dilsel ve dinsel kimliklerini, her türlü asimilasyon girişiminden, ayrı olarak, koruma ve geliştirme hakkına sahiptir ve dilsel ayrılığı olan etnik topluluklar, azınlık sayılacak, kendi dillerinde serbestçe eğitim öğretim ve yayın hakkına sahip olacaklardır." hükümleri, uygarlık donanımlarıdır. Ancak bu kavramlar kullanılarak, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne, yüz sene önce dayatılan, SEVR sömürgeciliği, yeniden hayata geçirilmek isteniyor.
TERÖRLE MÜCADELE MİLLİ MESELEDİR
Samsun’daki Bulanık olayları davasının çıkışında, Ahmet Türk’e yumruk atıldı. Saldırı sonucu, Türk’ün, burnu kırılmıştı. Bu nedenle mi bilinmez, SAMSUN’ un Ladik İlçesi’nde devriye görevi yapan polis aracına...