TSK ŞAMAR OĞLANI DEĞİLDİR

Türkiye’ de, TSK’ ya karşı başlatılan yıpratma çalışmaları, son günlerde hız kazandı. Özellikle de doğruluğu kanıtlanmayan, yargı safhasında olan belge tartışmaları, bir kısım odaklar tarafından, TSK ’yı yıpratmaya...

Türkiye' de, TSK' ya karşı başlatılan yıpratma çalışmaları, son günlerde hız kazandı. Özellikle de doğruluğu kanıtlanmayan, yargı safhasında olan belge tartışmaları, bir kısım odaklar tarafından, TSK 'yı yıpratmaya yönelik olarak kullanılıyor.
AKP' li, bir milletvekili, daha da ileri giderek, "Yeni bir ordu kuralım" diyerek Türkiye Cumhuriyeti tarihinde, belki de ilk defa bir kişi, TCK' nın, açık hükümlerine rağmen, Türk Silahlı Kuvvetleri'ni 'topyekûn' hedef alıyor. Kuruma çok ağır 'hakaretlerde' bulunuyor. Yine AKP Manisa Milletvekili Bülent Arınç, Genelkurmay İletişim Daire Başkanı Tuğgeneral Metin Gürak'ın, kendisiyle ilgili sarf ettiği, söze karşılık olarak "Siyasetçi şamar oğlanı değildir. Ben kimsenin emir eri değilim" diye yanıt verdi. Oysa Türk milletinin gözbebeği, TSK' da, bazı odakların ve siyasetçilerin, "ŞAMAR OĞLANI" değildir.
Ayrıca Başbakan, 29 Ekim' de Genelkurmay Başkanı ile 80 dakika süren uzun bir görüşme yapıyor ama "Dursun Çiçek'i savcıya gönderin" isteğinde bulunmuyor. Ancak 4 gün sonra, AKP grup toplantısında TV ve kamuoyu önünde meydan okuma tonuyla bu isteğini seslendiriyor. Kamuoyunda, çeşitli yorum ve söylentilere de neden oluyor.
Elbette TSK' da, suç işleyen kişi/kişiler varsa yargı gerekeni yapmalıdır. Ayrıca belge doğru veya yanlış, bunu adalet karar vermelidir. Ancak Yargı, bu belgeyi soruştururken, kasıtlı olarak elde edilen bilgilerin, basın tarafından, kamuoyu ile paylaşılması, hedefin, belge değil, TSK olduğunun da en bariz işaretidir. Oysa Deniz Feneri ile ilgili hiçbir bilgi ve belge basına sızdırılmıyor, yorum da yapılmıyor.
Ne hikmet ise Türk Silahlı Kuvvetleri ile ilgili belgeler, sürekli Taraf Gazetesi ve diğer yandaş medya tarafından, kamuoyu ile paylaşılıyor. Bu bile TSK' ya, karşı yıpratma ve karalama hareketinin, belli bir mihraklar tarafından yapıldığının da en bariz işaretidir.
Hülasa TSK' yı yıpratmak amacıyla yapılan saldırılar, her geçen gün artıyor. Bu saldırıları destekleyen, etnik akımlar, liberal solcular, ordu düşmanları, AB ve ABD yanlısı gazeteciler, bazı partiler, Atatürk ve Kemalizm düşmanları, halkı "rehin" alanlar, bu duruma boyun eğenler gibi, pek çok kesim ve odak var.
Oysa CIA Başkanlarından George J. TENET, " ...ülkenin, çıkarlarını savunanlara ve bu uğurda kendisini feda etmiş olanlara, her fırsatta saygını göster. Bunu kendi çabalarını da onlarınkine ekleyerek ortaya koy. Ordunun güvenlik güçlerinin, kanunun esenliği için çalışanlara destek olmak en kutsal görevdir" demiştir.
Hülasa Türkiye' de, şer odakları, TSK' yı güç durumda bırakmak, kamuoyu nazarında itibar kaybettirmek için, her fırsatı ve zemini değerlendiriyorlar. Ülkemiz üzerindeki hedeflerinin önünde, TSK' yı, en büyük engel olarak görmektedir.
Yıllardır devlet ve ordu düşmanlığı, bazı medyada türemiş yazarlar tarafından sürekli körüklendi. Bilerek veya bilmeyerek, devlet ve ordu düşmanlığı yaparak milletimizle devletimiz arasındaki fay hattını derinleştirdiler. Öyle ki, başörtüsü, din eğitimi önündeki yasakları, devlete ve Türk Silahlı Kuvvetlerini fatura ederek, çözümü de Avrupa Birliği veya uluslararası kuruluşlarda aradılar. Yapılan askeri müdahaleler de, Basın ve kamuoyu, siyasi iktidarları, hiç sorgulanmadı, bütün sorumluluk, askere mal edildi. Oysa Türkiye' de yaşanan askeri müdahalelerde, sorumluluğu yalnız askere yüklemek bilimselliğe aykırı bir siyasal yaklaşımdır. Çünkü bu müdahalelere zemin hazırlayanlar, siyasi iktidarlardır. Siyasi iktidarlar, ülkeyi güllük gülistanlık yaptı da Asker buna mı müdahale etti?
Öte yandan ülkemiz, ne zaman zor duruma düşse, İnsanlarımız, TSK' dan çözüm bekler. Veya siyasi iktidarlar, güç sorunlar karşısında çözümü, TSK' ya havale eder. Nitekim Kuzey Irak' a, sınır ötesi harekât da Siyasi iktidar, " Eğer asker talep ederse biz buna izin veririz" manasına gelen bir görüşü, kamuoyu ile paylaştı. Oysa TSK' nın, en basit uyarısında Siyasetçiler, "Demokrasi" yi, gerekçe göstererek "ordu siyasete karışmasın" diyorlar ama taşın altına el sokma durumu ortaya çıktığında, sorumluluğu orduya atıyorlar. Ülkenin menfaatlerini koruma görevi sadece ordununmuş gibi, sorumluluktan kaçıyorlar. Ordu başarılı olursa sahipleniyorlar, " başarısız olursa da "biz istemedik ama ordu ısrar etti, işte sonuç ortada" diyerek sorumluluğu, orduya mal ediyorlar.
Dış ve iç ş er odakların, her türlü senaryolarına rağmen, yapılan tüm anketlerde, halkın en güvendiği kurum, yüzde 90'ı aşan bir oranla, TSK' dır. Durum bu olunca da, üzerinde düşünülmesi gereken bir gerçek var demektir. Bu gerçek de, halkımızın, Türk Silahlı Kuvvetleri' ni, rejimin, maddi ve manevi değerlerimizin, laikliğin, demokrasinin, ülkemizin bölünmez bütünlüğünün ve bağımsızlığının teminatı olarak görmesidir. O nedenle de Türk Silahlı Kuvvetlerini, yıpratmak, etkisiz hale getirmek, halkımıza ve vatana ihanet değil de nedir?

Haberleri