Son yıllarda, ülke gergin, darbe planları, intiharlar, açılımlar, eylemler, tahrikler, provokasyonlar, andıçları, fişlemeler, darbe girişimleri gibi iddialar, gündemden düşmüyor. Psikolojik ve asimetrik savaş, tüm hızıyla sürüyor.
Ülkemizde, bu tür iddialar, TSK ve YARGI ile ilgili gelişmeler, kamuoyunda, kaygı ile izlenirken, TSK ve YARGI' ya, da kamuoyu nazarında, sürekli itibar kaybettiriyor. Oysa ülkemizin bütünlüğü, bağımsızlığı, Türkiye Cumhuriyeti' nin korunması, güçlü ordu ile mümkündür. Hukuk ise bir gün herkese lazım olur.
Ergenekon ve Balyoz Davası ile ilgili, çok şey konuşuluyor. Bu söylentiler, TSK ve YARGI' ya zarar verdi. Balyoz Davası'na konu olan seminere, 162 subayın katıldı ama bu subayların sadece 53'si, sanık olarak yargılanmaktadır. Bu kadar subayın olduğu bir seminerde, "DARBE" konuşulur mu, bu konuda yargı karar verecektir.
Balyoz davası; 20 Ocak 2010 tarihinde, Taraf Gazetesi'nin yapmış olduğu haberle ortaya çıkmıştı. Gazete muhabirinin savcılığa bavullar içinde teslim ettiği 5000 sayfalık evrak ile 30 Ocak 2010 tarihinde başlatılan soruşturma sonucunda, açılan bir davadır. Bu kadar dokümanın, TSK' dan, elde edilmesi ise dikkat çekici olduğu kadar düşündürücüdür de.
Ergenekon ve Balyoz gibi davalarında yaşananlardan sonra, Orduya ve Yargıya güven, her geçen gün azalıyor. Nitekim yapılan anketlerde, Türkiye'de, orduya duyulan güven, 2007'de yüzde 84, 2008 yılında yüzde 82, 2009'da ise yüzde 81 olarak çıkmıştı. İlk kez 80'li puanların altına düşmüş. Geçen yıl Ekim ve Kasım aylarında yapılan anketlerde, orduya güven yüzde 77'ye gerilemiştir.
Vatandaşın, 'Mahkemeye güveniyorum' un oranı yüzde 50'den az. Yüzde 60 ise yargının vatandaşı koruduğuna inanmıyor. Nitekim Bilgi Üniversitesi'nin yaptığı bir araştırma, vatandaşın yargıya olan güveninin gittikçe, azaldığını ortaya koydu. Araştırmada, vatandaşın mahkemelere duyduğu güvenin, Silahlı Kuvvetlere, Anayasa Mahkemesi'ne ve polise duyduğu güvenden daha az olduğu belirtilerek, 'Toplamda mahkemelere güveniyorum diyen katılımcı sayısı, yüzde 50'den azdır' denildi.
Oysa yargı ve TSK, devletin, rejimin ve insanımız güvencesi ve onurudur. Hukuka güvenin bittiği yerde, devlette bitmiş olur. O nedenle de yargının, bu işlevini koruyabilmesi ve sürdürebilmesi için, başta devleti yönetenlerin olmak üzere, meslek mensuplarının ve sivil toplumun görevi olmalıdır. Yargıçlarda, karar verirlerken, yasaların kendilerine tanımış olduğu "takdir yetkisi" ni titizlikle, özenle kullanarak "adaletin yerini bulması" nı sağlamalıdır. Çünkü yargı, adaletli kararları ile kamuoyunda itibar kazanır.
Elbette Türkiye'de, insanlar, makamı ne olursa olsun, suç işlemiş ise, yargılanmalı, yasaların öngördüğü cezalara da çarptırılmalıdır. Ancak devleti, kurum/kuruluşları, kişileri yıpratmak veya bazı gelişmeleri önlemek için, devletin kurumları alet edilmemelidir. Buna da fırsat verilmemelidir. Çünkü yargı, herkes için gereklidir.
Balyoz Davası, 2003 yılında, 1. Ordu Komutanı' nın, Harap Akademileri Komutanı, İstanbul ve Bursa Jandarma Bölge Komutanları ile birlikte, bazı subaylara, "Balyoz", "Suga", "Oraj", "Sakal", "Çarşaf" adı verilen darbe planları, hazırlandığı ve bu planların 5-7 Mart 2003 tarihinde ordu komutanlığında yapılan bir seminerde, örtülü olarak denendiği iddiası ile açılmış bir davadır."
Elbette 5-7 Mart 203 tarihleri arasında yapılan etkinlik, "SEMİNER" çalışması mı, yoksa " DARBE" planı mı, mahkeme karar verecektir. Ancak Balyoz Planı'' davasında tanık olarak dinlenilen, eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral Yaşar Büyükanıt, ''Savaş kapsamında senaryolar yaratır, oynarsınız ama bu o ülkeye taarruz edeceğiniz anlamına gelmez'' sözleri ile etkinliğin, seminer olduğunu ima etti.
Balyoz Davası'ndaki tutuklulara göre, "seminerdeki, tüm sunumlar ve konuşmalar, ordu komutanının emriyle, kayıt altına alınmış, CD ve kaset olarak, Ordu Karargâhında saklanmıştır. Bu kayıtlar, yıllar sonra, bazı kişi/kişiler, tarafından karargâh dışına sızdırıldığı, daha sonra sızdırılan, bu bilgilerin, değiştirilerek gerçek gibi kurgulandığı iddia ediliyor.
Elbette her türlü iddia, ne kadar doğru bilinmez. Ancak Mahkeme Heyeti, Türk Milletinin kendilerine verdiği yargılama yetkisini, evrensel hukuk kuralları ve mevcut kanunlar çerçevesinde, vicdanlarının sesine uygun karar alarak, yargılamayı sonuçlandıracak.
Ayrıca Balyoz Davası ile ilgili iddialar, doğru veya değil, yargılama sonucu, ortaya çıkacaktır. Ancak yargılama, bir an önce yapılarak, sonuç alınmalıdır. Çünkü geciken adalet, adalet değildir. Ayrıca yargılama uzadıkça, tutukluluklar infaza dönüşür, TSK ve YARGI, kamuoyu nazarında, sürekli güven ve itibar kaybeder.
TSK VE YARGI
Son yıllarda, ülke gergin, darbe planları, intiharlar, açılımlar, eylemler, tahrikler, provokasyonlar, andıçları, fişlemeler, darbe girişimleri gibi iddialar, gündemden düşmüyor. Psikolojik ve asimetrik savaş, tüm hızıyla...