TÜRBAN VE KAMU

Yıllardır Anadolu kadını allı, morlu, beyaz ve işlemeli yazmalarla, başını örttü. Ne konuşuldu, ne de müdahale edildi. Ne zamanki kadınlarımızın, başını örtmesi, "TÜRBAN" ve "Sıkma Baş" olarak gündeme geldi veya getirildi....

Yıllardır Anadolu kadını allı, morlu, beyaz ve işlemeli yazmalarla, başını örttü. Ne konuşuldu, ne de müdahale edildi. Ne zamanki kadınlarımızın, başını örtmesi, "TÜRBAN" ve "Sıkma Baş" olarak gündeme geldi veya getirildi. Ve de siyasete alet edildi. Ülkemizin, gündemine oturdu. İnancından dolayı başını örten, onlarca kadını da mağdur etti.
Doğrudur. Müslüman olan kadınlardan, isteyenler başını örtecektir. Nitekim de asırlardır öttü. Ancak bu örtmenin, bir şekli yoktur. Hal böyle iken, "Türban" ve "Sıkma Baş" da, niçin ısrar ediliyor ve bir simge olarak takdim ediliyor, bunu da anlamak çok zor.
Elbette kişi/kişiler, kendi yaşamında, başını istedikleri şekilde örtsün, Bu onların en doğal hakkıdır. Ancak kamusal alanlarda, bu bir amaç ve araç olarak veya resmi ideolojiye karşı kullanılıyorsa, bunun haklı bir mazereti de yoktur.
İktidar ve muhalefet, bilerek veya bilmeyerek, dış ve iç şer odakları da kasıtlı olarak,"TÜRBAN" ı kullanıyor. Partilerin bir kesimi, karşı çıkarak, diğer kesimde taraf olarak, tabanlarına mesaj gönderiyorlar. Sorunun ortadan kalması için, değil de, gündemde kalması içinde gayret ve çaba gösteriyorlar.
Artık kişi/kişiler, özellikle de politikacılar, tartışmayı ve yorumları bir tarafa bırakmalı, karşılık hoşgörü ve diyalog içinde, bu sorunu çözmelidir. Çünkü başörtüsü üzerindeki siyasal ve dinsel sömürünün, yıllardır İslamiyet'e, ülkemize, özellikle de inancından dolayı başını örten kadınlarımıza, verdiği zarar ortadadır.
Öte yandan Türkiye' deki siyasi partiler, değişik görüş ve düşüncede olabilirler, Ancak icraatlarında, Türk toplumunun tamamına hizmet etmek ve çıkarını gözetmek, tüm siyasi partiler, de icraatlarına, ülke perspektifinden bakmak zorundadırlar. İçinde yaşadığımız çağda, Siyasi partilerin, vatandaşları, fikir, düşünce, giyim, özellikle de inançlarına göre, ayırım yapmak gibi, bir lüksü de yoktur.
Şu bir gerçek ki siyasi partiler, "TÜRBAN" a, karşı veya taraf olarak, siyasi çıkar sağladı. İlkelerinden, taviz verdiği gibi, Türbanla ilgili mevzuatı da göz ardı ettiler.
CHP, çarşaflı kadınlara, rozet takıp şov yapsa da, kadın " çarşaf giymeli ", "türban ve "başörtüsü" takmalıdır gibi, bir politikaya sahip değildir. Başı örtülü kadınlardan oy almaları ve partiye üye yapmaları, böyle bir politikaya yönelecekleri anlamına da gelmez. Çarşaf, bugün toplum içinde de uç bir örnektir.
Aynı yaklaşım, AKP için de geçerlidir. AKP'ye, kayıtlı kadınlar arasında, başı açık kadınların bulunması, Ak parti' nin de temel politikalarını değiştirmez. AKP'nin düşüncesi, kadınların başının örtmesi gerektiği yönündedir. Ancak bu, başı açık olan AKP'ye üye olmasın veya oy vermesin, anlamına da gelmez. Hülasa başörtüsü, AKP ve CHP'nin anlayışını, stratejilerini ve politikalarını değiştirmez, değiştirmeyecektir de.
Siyasi Partilerde düşüce bu olunca da, "TÜRBAN", her dönem sorun oldu. Mevzuat gereği olmasına rağmen, birçok idareci, özellikle de okul idarecileri suçlandı. Hatta okul yönetimleri, mevzuat ve veli-öğrenci arasında kaldı. Nitekim Cumhuriyet Anadolu Lisesi'nde, sözleşmeli olarak derslere giren, Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi, İlahiyat Ön Lisans mezunu Kadriye Ünsal'ın, sözleşmesinin feshedilmesi, sorun yarattı.
Mevzuat gereği, Okul Müdürü Sayın Ercan Karakaya'nın, Kadriye Ünsal'a başörtülü derse girdiği gerekçesiyle, dönem başından, itibaren sürekli uyarıda bulunduğu halde, adı geçen öğretmenin, uyarıları dikkate almaması üzerine anlaşması, mevzuat gereği feshedildi. Üst makamlar da mevzuat gereği onayladı.
Bu işlemden dolayı, Okul Müdür ve onaylayan makamlar, bazı kesimler tarafında kasten sorumlu gibi gösterildi. Oysa bugünkü mevzuata göre, "TÜRBAN" yasağı, kamu veya özel ilk ve orta öğretim okullarında ve kamu veya özel üniversitelerde, mahkemeler, devlet daireleri ve diğer resmi kurumlarda, öğrenciler, işçiler ve kamu görevlileri için geçerlidir.
Yasal durum ortada iken, Eğitim Bir Sen Eskişehir Şube Başkanı İsmail Altınkaynak' ın, yaşanan olaya, sert tepki göstermesi ve 28 Şubat sürecinin halen devam ettiğinin altını çizmesi. Anti-demokratik uygulamaların, bir göstergesi olarak tanımlaması, dikkat çekici olduğu kadar düşündürücüdür de.
Haklı bir işlem, kamuoyuna yanlış yansıtılmıştır. Oysa okul müdürü ve diğer ilgili makamlar, mevcut mevzuat ortada iken, işlem yapmamış olsalardı, işte o zaman suç işlerlerdi. O nedenle de bugünkü mevzuata göre, uygulama doğru olup, tüm söylentiler, iftiradan başka bir şey değildir. Ayrıca iftira, öteden beri, art niyetli insanların, en keskin silahıdır. Çünkü Allah'tan korkan, kuldan utanan insanlar, asla yalan söylemez, iftira etmez.
Peygamberimiz (s.a.v) "Kim ki yalan söylemezse, hıyanetlik etmezse, gıybet ve iftira etmezse, kimseye kara atmazsa, varsın, ne işlerse işlesin. Zira bu üç günahı işlemeyen, diğer günahlardan çekinir işleyemez." buyurmuştur.

Haberleri