TÜRKİYE VE AB ÜYELİĞİ

Avrupa Birliği Bakanlığı, AB süreci doğrultusunda, kamu ve sivil topluma yönelik olarak, pek çok proje geliştirmiş ve geliştirmeye devam etmektedir. Bu amaçla Eskişehir’e gelen, Avrupa Birliği Bakanı ve Baş müzakereci Volkan...

Avrupa Birliği Bakanlığı, AB süreci doğrultusunda, kamu ve sivil topluma yönelik olarak, pek çok proje geliştirmiş ve geliştirmeye devam etmektedir. Bu amaçla Eskişehir'e gelen, Avrupa Birliği Bakanı ve Baş müzakereci Volkan Bozkır, Avrupa Birliği ve AB bazındaki, projeler üzerinde, açıklamalarda bulundu.
Bakan Sayın Bozkır, Avrupa Birliği sürecinde, en önem verdikleri hususlardan bir tanesinin, sivil toplumun güçlendirilmesi olduğunu söyledi.
Ayrıca Sivil toplum örgütlerinin, Türkiye'nin gelişmesine ve güçlenmesine, önemli katkılar sağladığını ve Türkiye olarak, sivil toplumumuzun, hiç olmadığı günleri yaşayarak, bugünlere geldiklerini belirttikten sonra, " Ülke genelindeki sivil toplum örgütlerin sayısının, 108 bini aşmış durumda " dedi.
Bakan Sayın Bozkır, "Eskişehir, bugüne kadar 294 proje üretmiş. Yaklaşık 26 milyon Avro AB'den katkı sağlamış, bir ilimiz. Ben Eskişehir gibi, güzide bir ilimizin sağladığı bu rakamı, son derece az buluyorum. " sözleri ile de eleştiri de bulundu..
Bakan Sayın BOZKIR, olumlu mesajlar verdi ama Ankara Anlaşması olarak bilinen, "Ortaklık Anlaşması" 12 Eylül 1963 yılında gerçekleştiği halde, bugüne kadar arzu edilen boyutta bir gelişme olmadı. Bu gelişmelerdeki, önemli bir unsur, Türkiye'nin, AET ülkeleri ile kısıtlama olmadan, mal ve tarımsal ürün ticareti yapabilmesine imkân veren bir "Gümrük Birliği'nin" oluşturulmasıydı.
Halbuki Ankara Anlaşması'nın temel amacı, "Türkiye ve AET ülkelerindeki yaşam standartlarının hızlandırılmış, ekonomik gelişme, ticaretin düzenli genişlemesi, Türkiye ekonomisi ile topluluk ekonomisi arasındaki farklılıkların giderilmesi sayesinde, iyileştirilmesini, sürekli kılmaktı. Ancak bugüne kadar, bu hedeflere ulaşılamadı.
Avrupa Birliği ile ilgili, son aylardaki gelişmeler karşısında, Bakan Sayın BOZKIR' ın, hoşgörülü tutumu, memnuniyet vericidir. Ancak AB ülkeleri yetkililerinin, açık ve örtülü söylemeleri karşısında, Türk halkının bir kısmının, Bakan Sayın BOZKIR gibi düşünmediği, gibi, her geçen günde Türkiye'de, AB taraftarlarının, oranının düştüğü de bir gerçektir.
Aslında Avrupa- Türk toplumu ilişkileri, gözden geçirilip, gelişmeler değerlendirilse, Avrupa Birliği'nin, Türkiye'yi tam üye yapmayacağı ortadadır. Ancak ülkemizde, Avrupa Birliği ile olan ilişkileri, iyi değerlendiremeyenler, hala umutlu.
Oysa Avrupa Birliği bir Hıristiyan kulübüdür.
Nitekim Katoliklerin ruhani lideri, Alman asıllı papa 16'ncı Benediçt, papalık tahtına oturmasının ardından, kaleme aldığı kitapta, Türkiye'nin, Avrupa Birliği'ne üyelik sürecine karşı çıktı. Gerekçeleri ise, ilginç olduğu kadar düşündürücüdür.
Papa Benediçt Avrupa liderlerini, Türkiye'nin, AB'ye girişi konusu üzerinde, düşünmeye davet ederek, "Türkiye, Hıristiyan kökene sahip olmayan, İslam kültüründen etkilenmiş bir ülke. Atatürk, Avrupa' da, Hıristiyan dünyada oluşmuş laikliği, nakletme girişimi ile Türkiye'yi, laik bir devlete dönüştürmeye çalışmıştır. Ancak Avrupa'nın kimliği, sadece aynı aydınlatmacı, kültürel içerik ve normlar belirleyebilir. Bunu yapmayanlar ise Avrupalı olamaz. Hıristiyan kökenlerimizin, AB Anayasası'nda, açıkça belirtilmiş olmaması da büyük eksikliktir."demiştir.
Papa bu ifadeleri ile,"Türkiye Hıristiyan olmadığı için, AB'ye giremez" diyor."
Oysa Avrupa bir Hıristiyan kulübü olduğu ve İslam'ı dışladığı müddetçe, her iki din mensupları arasında kutuplaşma, daha da artacak ve diyalog da zorlaşacaktır.
Aslında İslami hareketlerin tamamını, toplumsal bir patolojiye indirgemekte yanlıştır. Çünkü İslam'ın, tek boyutunun politik olmayıp, kültürel boyutunun da olduğu bir gerçektir.
Avrupa'da, Papa Benediçt gibi, düşünmeyenler de var. Nitekim, İslam uzmanı Prof. Watt, 1983 yılında yayınladığı, "Günümüzde İslam ve Hıristiyanlık "adlı kitabında, Avrupa'da 10 milyon Müslüman' nın bulunduğuna dikkat çekerek, artık geçmiş tarihin "ÇATIŞMACI" davranışını bırakıp,"DİYALOGA" a, yönelmek, gerektiğini yazmıştı.
Bugün Müslümanlarla, Hıristiyanların, fiziki teması daha da artmış, "GÖÇMEN İŞCİ" ile birlikte "İSLAMLAŞMA" boyutu, eklenmeye başlamış, ekonomik gelişmeler, son derece yoğunlaşmış ve "DİYALOG", daha da gerekli hale gelmiştir.
XXI. Yüzyıla, yakışan da tablo da bu değil midir?
Aslında Papa Benediçt' in sözlerini, yadırgamamak lazımdır. Geçmişte de bir AB yöneticisi, Papa'dan daha da ileri giderek, Rahmetli Erdal İnönü'ye, " Bayrağınızdaki Ay-yıldızı atın, AB'ye üyelik şansınızı artırın " demişti.
Hülasa Papa Benediçt gibi, AB'de, Müslüman ve Türk karşıtları olduğu sürece, Türkiye'nin, Avrupa Birliği'ne, tam üye olma şansı yoktur. Çünkü Avrupa, "İnsan-ı Kamil" düşünmediği gibi, tarihi husumetini, ön planda tutuyor. Güçlü bir Türkiye' de istemiyor.

Haberleri