TÜRKİYE VE TERÖR
Türk Ocağı Eskişehir Şubesi nin düzenlediği, "Ortadoğuda Değişen Dengeler Bölücü Terör ve Türkiye" adlı oturumunda akademisyenler PKK. KCK, PYD, OSLO ve İMRALI görüşmeleri ile ilgili, açıklamalarda bulunduktan sonra...
Türk Ocağı Eskişehir Şubesi' nin düzenlediği, "Ortadoğu'da Değişen Dengeler Bölücü Terör ve Türkiye" adlı oturumunda akademisyenler PKK. KCK, PYD, OSLO ve İMRALI görüşmeleri ile ilgili, açıklamalarda bulunduktan sonra " cin şişeden çıktı" dediler.
Konuşmacılar, Kürt sorunun, yıllardır ülke gündemini meşgul ettiği, PKK ise şiddeti kullanarak, devlet kurmak istediğini, KCK' nın, demokratik, "TOPLUMCU-KONFEDERAL" bir sistem, yani devlet olmayan örgütlenmiş, demokratik, siyasal ve toplumsal bir organizasyon olduğu vurguladılar.
Hülasa KCK, boyu yönetmelikle belirlenen bayrağı, Yargıtay'ı olan epeyce Türkiye Cumhuriyeti'ne benzeyen, bir çeşit devlet modelidir. KCK Sözleşmesi, devlet yapısına benzer bir çeşit anayasasıdır
Oturumda, Suriye'deki olayların, Türkiye'yi ekonomik açısında etkilediğini, ESAD sonrası, oluşacak boşlukta, Irak'ta olduğu gibi, Suriye'deki silahların, terör örgütlerinin eline geçeceğini vurguladılar. ABD ve AB, İslam ülkelerini istikrarsızlaştırmak istediklerini, yeni aktörler bulmak içinde, ESAD' a, zaman tanıdıklarını söylediler.
Otumda, Türkiye' nin, terör olayları sonucu ciddi ekonomik kayba uğradığını sıkça vurguladılar. Konuşmacılar haklı. PKK. KCK, PYD, PJAK Kürt örgütlenmesinde, en büyük zararı Türkiye gördü. Terörün, 28 yılda, ülke ekonomisine maliyeti 550 milyar TL' dir. Ayrıca PKK ile mücadelede 28 yılda 7 bin 918 kamu görevlisini şehit oldu. 22 bin 101 PPK 'lı öldürüldü, 5 bin 557 sivil hayatını kaybetti PKK'nın iç infazlarının sayısı ise bilinmiyor. Güvenlik harcamalarındaki artışlara bakıldığında 296 milyar 382 milyon liralık bir ekonomik maliyet karşımıza çıkmaktadır. Terör olaylarından kaynaklanan göç hareketinin, Türkiye ekonomisine doğrudan ve dolaylı maliyeti ise 70,81 milyar TL'dir.
Bu maliyette, en büyük sorumluluk, siyasi iktidarlarındır. Çünkü Türkiye' nin, 28 yıl içinde, sürekli ve kalıcı, terörle mücadele stratejisi olmadı. Her gelen iktidara göre, terörle mücadelede yöntemi değişti. Terörle ilgili, yasalar ise kötü gidişin tuzu biberi oldu.
Son yıllarda, ülkemizin şartları, özellikle de jeopolitik konumu ve demografik yapısı düşünülmeden çıkartılan, Avrupa Birliği'ne uyum yasaları, güvenlik güçlerinin elini kolunu bağladı. Güvenlik güçlerinin, parmak izi almak veya olay yerinde parmak izi karşılaştırması yapması bile, mahkeme kararına bağlıdır.
CMK' nın, 116 maddesine göre, yakalanabileceği ve suç delillerinin elde edilebileceği hususunda, makul şüphe varsa, şüphelinin veya sanığın üstü, eşyası, konutu, işyeri ve ona ait diğer yerler aranabilir. Aynı kanunun, 119 maddesine göre ise aramaya, hakimin karar verebileceğini veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde, cumhuriyet savcısının yazılı emri ile kolluk görevlileri arama yapabilirler. Eskiden gecikmesinde sakınca bulunan hallerde, güvenlik güçleri derhal müdahale edebiliyordu.
Ayrıca Ceza Muhakeme Kanunu'nda, değişiklik yapıldı. Ancak Polis Salahiyetleri Kanununda, gündeme getirilmedi ve polisin haklarının ne olduğu ve ne yapıp ne yapamayacağı, açıkça belirtilmedi. Bu yapılmadığı için de yapılan değişikliklerle polis, artık kimseye bir şey yapamayacak hale getirildi.
Güvenlik güçleri, birine müdahale edip, zor kullansa, hemen kötü muamele yapmaktan soruşturmaya tabi tutuluyor. O nedenle de meslekten atılma korkusu yaşadığı için, artık zor kullanma konusunda, eskisi gibi cesur davranamıyor.
ABD' nin, Irak ve Afganistan'daki terörle mücadele olduğu gibi, terör odaklarına karşı, onun taktikleriyle mücadele edilmeli, terör odaklarına destek olanlara da terörist muamelesi yapılmalı, asker Part-ime kullanılmamalıdır. Özellikle da terörle mücadelede, mevcut yasalar, güvenlik güçlerinin elini, rahatlatacak şekilde değiştirilmelidir
Terörle mücadele eden komutanların tutuklanmaları, PKK ile mücadele eden komutanları etkiledi. Nitekim Genelkurmay Başkanı Org. Sayın Necdet ÖZEL" tutuklamalar terörle mücadeleyi de askeri sistemi de etkiliyor" sözleri ile Başbakan Sayın Erdoğan da " Tutuklamalar, TSK' da moral değerlerini yok etti" diyerek eleştirdi.
Konuşmacılar, PJAK, PKK' nın, İran'daki kolu olduğu, PYD' nın ise 2003 yılında, Suriye'de kurulan ve kuzeyde bağımsız bir Kürt devleti kurmak için çalışan bir siyasi kuruluş olduğunu söylediler. Türkiye, Irak, İran ve Suriye'deki, bu örgütlenmenin amacı, bağımsız bir Kürt Devleti kurmaktır. Bu istek, ABD ve AB ülkelerince de destek görmektedir.
Şu bir gerçek ki Türkiye, değişen dünya dengeleri içerisinde, Ortadoğu, Balkanlar, Kafkas ve Orta Asya ekseninde, kilit ülke durumundadır. Jeostratejik önemi de artmıştır. Ayrıca, Ortadoğu ile birlikte, Kafkas ve Orta Asya' nın, zengin enerji kaynakları, Batı tarafında kontrol altında tutulmak isteniyor. Bu nedenle de Batı ülkeleri, bu bölgelerde kilit durumuna gelen, güçlü bir Türkiye istemiyor. Terör denen belayı, sürekli gündemde tutarak da hedeflerine ulaşmak istiyorlar.