TÜRKLÜK KAVRAMI

Başbakan Yardımcısı ARINǒ ın, bütçe konuşmasında, Kürt kimliğinin tanınması çok önemli bir konudur. Bu bir insan hakları konusudur… Ben Kürdüm ve bu kimliğimle iftihar ediyorum. Ben bu gerçeğimle tanınmamı istiyorum...

Başbakan Yardımcısı ARINÇ' ın, bütçe konuşmasında, Kürt kimliğinin tanınması çok önemli bir konudur. Bu bir insan hakları konusudur... Ben Kürdüm ve bu kimliğimle iftihar ediyorum. Ben bu gerçeğimle tanınmamı istiyorum _ dediği zaman bizim buna saygı göstermemiz, bunu kabul etmemiz gerekir. " sözleri ile "KÜRT" kimliğine sahip çıkarken, 'Ben Türküm' diyen insanın, Türkçülük yapmasının yanlış olduğunu ve bu yanlışların büyüdükçe, ülkede toplumsal barışı bozduğuna, ben şahsen inanıyorum." sözleri ile de "TÜRK KİMLİĞİNİ" eleştirmesi, dikkat çekici olduğu kadar düşündürücüdür de.
Ayrıca DERSİM 'in, gündeme gelmesi ile birlikte, nerdeyse Türkiye Cumhuriyeti' nin kurucuları adeta suçlu, isyancılar da kahraman ilan edilecek. Aslında bu tür gelişmeleri yadırganmamak lazımdır. Türk' isminin, anayasadan tamamen çıkarılması istenen TESEV raporunda sonra, bazı kesimler, özelikle de sanal aydınlar!.'Türk Milleti', 'Türk Devleti' 'Türk Vatandaşı' ve Türk Kültürü' gibi ifadelerin kullanılmaması istiyor! Türk Milleti yerine 'MİLLET' kelimesinin kullanılması öneriliyor.
Batılılar da yıllardan beri, Türklük Şuurunu yok ederek, Türkiye'yi, bir çatışma içerisine sokmayı da, her zaman menfaatlerine uygun görmüşlerdir.
Avrupa Birliği, "TÜRK" kavramını hedef aldı. Nitekim Avrupa Birliği Konseyi İnsan Hakları Komiseri Thomas Hammarberg, Türkiye'de "azınlıklar" ile ilgili yayınladığı raporunda, okullarda öğrencilerin söylediği, "NE MUTLU TÜRK'ÜM DİYENE" sözünü eleştirdi ve bununla "etnik ayrımcılık" yapıldığını öne sürdü.
Hâlbuki "Ne Mutlu Türk'üm" diye biten 'öğrenci andı' nın okunmaması için, Danıştay'da dava açıldı. Davada yürütmenin durdurulması istendi. Danıştay 8. Dairesi de yürütmenin durdurulması istemini, oy birliğiyle reddetti.
Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül, bugün aynı düşüncede mi bilinmez ama 1993 yılında, RP Milletvekili iken, Atatürk'ün, 'NE MUTLU TÜRK'ÜM DİYENE" sözüne karşı çıkmıştı. Sayın Gül, "Ne mutlu Türküm diyene " lafını, her yere yaza yaza, Türkiye ilkel bir hale döndü. Milliyetçilik maalesef bir nevi ırkçılık şeklinde devam etti" ifadesini kullanmıştı.
Oysa Türk milliyetçiliği, Sosyolojik ve psikolojik esaslara dayanır. Kan değil, ruh ve eşit değerler arar. Eşitlik prensibine dayanır. Türk Milliyetçiliği, ırkçılık, mukaddesatçılık, ümmetçilik şovenizim ve totaliter milliyetçilik gibi akımlara karşıdır. Bu unsurları içeren veya hedefleyen milliyetçilik, antidemokratiktir.
Ayrıca Turgut Özal'ın da, bir plan çerçevesinde,"Orta Doğu Federasyonu" kurmak istediği, bu yüzden "Federasyonu tartışalım" dediği ve "Türk dediğin nedir ki?" diyerek, Türk kimliğine, Cumhurbaşkanı seviyesinde örtülü savaş açmıştı.
Yine Cumhuriyet tarihimizde, "Türklük" ve "alt kimlik" kavramlarını bir arada ilk telaffuz eden Başbakan Sayın Erdoğan'dır. Oysa bugüne kadar nesiller, Türklüğü bir alt kimlik olarak değil de bir ulusa, bir tarihe, bir kültüre, aidiyet olarak öğrenmişti.
Türk halkı, artık gerçekleri görmelidir. DTP ve PKK' nın hedefi, "Demokratik özgürlük" değildir. Takip ettikleri, totaliter bir yapılanma, Pan Kürdist bir militan milliyetçiliktir. Hal böyle olunca da Kürt açılımı veya demokratik açılım, 1000 yıllık Türk-Kürt kardeşliğine de zarar verdi.
Hülasa Türk kültürü ve Türklük şuuru yaşadığı müddetçe, şer odaklarının, emellerine ulaşmaları mümkün değildir. O nedenle de Türkiye'yi, ayakta tutan ne varsa, yıpratılmaya çalışılıyor. Milli kurumlar, özellikle de Türk Silahlı Kuvvetleri ve Kemalizm, etkisiz hale getirilmek için de her platform kullanılıyor,
CHP Genel Başkanlarında, Sayın BAYKAL' ın, "Bu topraklarda yaşayan Mevlana 8 asır önce asılının Türk olduğunu söylemiş ise biz de bugün Türk milleti kimliğimize sahip çıkacağız. Hacı Bektaşi Veli 72 millet birdir derken, biz nasıl olur da bir olan milletimizin parçalanmasına göz yumabiliriz." sözlerine katılmamak mümkün mü?
Atatürk, gerek Millî Mücadele yıllarında uyandırdığı, "kuva-yı milli"ye ruhu ile gerek, daha sonraki yıların icraatında ve millî devlet politikasında, Türklük şuuruna büyük bir değer vermiş, bu şuuru, her zaman uyanık ve canlı tutma felsefesine dayanan bir devlet politikasını hâkim kılmıştı.
BUGÜN DEVLETİN YAPISINI OLUŞTURAN TÜRK UNSURU, KENDİ TÜRKLÜĞÜN BİLİNCİNE VARAMIYOR. BUNU FIRSAT BİLEN BİR KESİM TARAFINDAN, DEVLETİN BİRLİK VE BERABERLİĞİ GEREKÇE GÖSTERİLEREK, TÜRKLER, BİR AZINLIK DERECESİNE DÜŞÜRÜLMEK İSTENİYOR.
Oysa Türk kavramı, her zaman dışlayıcı değil, içselleştirici, ayrıştırıcı değil birleştirici, tek tipleştirici değil bütünleştirici, bir anlamda kullanılmıştır.

Haberleri