ÜÇ HİKAYE!

Bu Pazar üç hikaye birden okuyacağız.Osmanlı’nın dünyaya hükmederken adaletini, gücünü göreceğiz. Yavuz’un edebine şahit olacağız. Ve bu pazarı güzel bir hikâye ile sonlandıracağız.Herkese iyi pazarlar…OSMANLI KORKUSU!19.yüzyılda...

Bu Pazar üç hikaye birden okuyacağız.
Osmanlı'nın dünyaya hükmederken adaletini, gücünü göreceğiz. Yavuz'un edebine şahit olacağız. Ve bu pazarı güzel bir hikâye ile sonlandıracağız.
Herkese iyi pazarlar...

OSMANLI KORKUSU!
19.yüzyılda Almanya'nın Mülhaym şehrindeki Ren nehrinin bir yakasında Almanlar, öbür yakasında da Fransızlar oturuyordu.
Fransızlar, her sene nehrin Almanlar'daki kısmına geçip mahsulün tümünü toplayıp götürüyorlardı.
O sıralar, birliğini temin edemeyen güçsüz Almanlar ise buna fazla ses çıkaramıyorlardı tabiî. Her sene böyle olunca çareyi Osmanlı Sultanına durumu yazıp, imdat istemekte bulurlar.
Mektupta şöyle denmektedir:
"Fransızlar her sene bize zulmediyor, mahsulümüzü elimizden alıyorlar.
Siz ki, dünyaya adalet dağıtan bir imparatorluğun sultanı, İslamiyet'in de halifesisiniz.
Bizi şu zulümden kurtarın. Asker gönderin. Ürünlerimizi bu sene olsun toplama imkanı sağlayın."
Çöküş faslına girildiği bir zamana denk gelen yardım isteğini inceleyen padişah asker göndermeyi mümkün ve gerekli görmez; yalnızca asker elbisesi göndermeyi kâfi bulur ve cevabı bir mektupla beraber içi askeri elbise dolu üç çuval yollanır.
Şaşkına dönen Almanlar, çuvalı alıp mektubu okurlar:
"Fransızlar korkak ademlerdir.
Onlara yeniçeri göndermemize gerek yoktur. Yeniçerimizin kıyafetini görmeleri kâfidir."
Çuval içindeki Osmanlı askerinin elbiselerini adamlarınıza giydirin.
Mahsul zamanı, nehrin görülecek yerlerinde dolaştırın.
Karşıdan gören Fransızlar için bu kâfidir."
Bağ bahçe sahipleri hemen Osmanlı askerinin kıyafetini kapışırlar.
Hasat vakti büyük bir heyecanla yeniçeri kıyafetinde, nehir kıyısında dolaşmaya başlarlar.
Ertesi gün, karşıdan gelen haber, Almanların sevinç çığlıkları atmalarına sebep olur:
"Osmanlılardan imdat geldiğini düşünen Fransızlar, korkudan köylerini de terk ederek iç kısımlara doğru kaçmaktalar.
Mahsulünüzü rahatça toplayabilirsiniz. Zulüm sona ermiştir."
Bu olay, Mülhaymli'lerin gönüllerin de taht kurmuştur.
Giydikleri yeniçeri kıyafetlerini, daha sonra Mülhayma bağlı Karlsruhe müzesine koyup ziyarete açarlar.
Şehrin en yüksek binasına da Osmanlı bayrağı asarlar. Ayrıca, halen olayın yıldönümünde de şehirde bir karnaval düzenleyip, hadiseyi temsilen kutlarlar
PADİŞAHIN EDEBİ
Mısır seferine gidilirken ordunun korkunç Sina Çölü'nden geçmesi gerekiyordu.
Kum fırtınalarının etrafı kasıp kavurduğu, gündüzleri dayanılmaz sıcaklara sahne olurken geceleri dondurucu soğukları davet eden bu çölü dünya da hiç bir ordu geçememişti.
Yavuz Sultan Selim ordusuna moral verici sözler söyledikten sonra atını çöle sürdü.
Herkes yanındaki suyu idareli kullanıyor, namazlar teyemmüm yapılarak kılınıyordu. Yolculuk böyle sürüp giderken Yavuz Sultan Selim'in bir ara atından indiği ve saygılı bir halde yaya olarak yürüdüğü görüldü.
Herkes şaşırmıştı ama, kimse sebebini soramıyordu.
Padişahın hiç yanından ayırmadığı Hasan Can durumu öğrenmekte gecikmedi.
Padişah O'na şunları söylemişti:
"İki cihan sultanı Peygamber Efendimiz önümüzde yaya olarak yürürlerken biz nasıl at üstünde olabiliriz Hasan Can?"
EN PAHALI RESİM!
Avrupa'nın ünlü sanat merkezi kentlerinden birinde çocuğun biri vitrinde çok hoş bir tablo görür.
Tablo belli ki oldukça pahalıdır.
Çocuk bu tablonun bir sonraki sene sonraki sene ağabeyinin doğum gününe almayı ister ve
Bir iş bulup kıt kanaat geçinerek biriktirdiği tüm para ile o mağazaya gider.
Şanslıdır, tablo satılmamıştır. İçeri girer ve tabloyu bir süre izledikten sonra resmi yapan sanatçıyı bulur ve:
"Ağabeyimin doğum günü için bu resmi satın almak istiyorum. Tüm param da bu kadar." der.
Ressam bir süre düşündükten sonra tabloyu paketler ve resmi satar.
Çocuk paketini alır ve teşekkür ederek çıkar.
Mağazada adamın arkadaşları da vardır ve şaşkın şaşkın sorarlar:
"Sen ne yaptın! O resmin değeri milyon ederdi. Neden bu kadar az bir rakama sattın?"
Adam cevap verir:
"Evet, ben bu resme milyonlarını verecek bir sürü insan bulabilirdim.
Ancak tüm servetini bu resme verecek kaç kişi bulabilirdim?"

Haberleri