ÜLKEYE YAZIK OLUR

Son aylarda, AKP, CHP ve MHP liderleri arasındaki gerginlik, Abdullah Öcalan’ la mutabakat, kamuoyunda kaygı ile izleniyor. Sohbet ettiğimiz, aklıselim insanlar, liderlerin sorun çözmek yerine, sorun yaratan taraf olduklarında. hemfikirler....

Son aylarda, AKP, CHP ve MHP liderleri arasındaki gerginlik, Abdullah Öcalan' la mutabakat, kamuoyunda kaygı ile izleniyor. Sohbet ettiğimiz, aklıselim insanlar, liderlerin sorun çözmek yerine, sorun yaratan taraf olduklarında. hemfikirler. Oysa siyaset sorun yaratma veya var olan sorunları daha da artırma sanatı değil, çözme sanatıdır.
Ayrıca ülkemizde, siyasetçiler, özellikle de liderler, saplandıkları kalıplaşmadan çok zor kurtuluyorlar. O nedenle de geçmişteki, siyasi literatürde yapılan hataları sürekli tekrar ediyorlar. Mazi deki gerginlikleri, sürdürüyorlar. İşin ilginç yanı, ülkemizde siyasette, siyasetçiler, tavır, davranış ve düşünceleri ile bir fasit daire içinde dönülüp duruyorlar.
Bu tavırları ile de Rahmetli Uğur Mumcu' nun, " TARTIŞMA YERİNE KAVGA, DİNLEME YERİNE SUÇLAMA, YANITLAMA YERİNE SALDIRI, BİZİM YAPTIĞIMIZ BU İŞTE! " görüşünü de doğruluyorlar.
Elbette eleştiri olacaktır. Ayrıca eleştirinin ve tartışmanın, geçmediği yer ve durum yoktur. Eleştiri ve tartışma yaşamın parçaları, daha doğrusu bütünü içindedir. Ondan da kimse uzak ve ilgisiz kalamaz. Öyleyse, HOŞGÖRÜ, BAŞKALARINA SAYGI, ANLAYIŞ... Uygarlığın temeli, yaşam biçimi budur. Demokrasi de bu temeller üzerine inşa edilir. Ama siyasetçiler ve liderlerin, tavır ve davranışları bu tablonun tam tersidir.
AKP, MHP ve CHP Genel Başkanları, arasındaki gerginlik, kalıcı hale geldi. Maalesef üç liderde, "GERGİNLİK" stratejisinden, medet ummakta kararlı görülüyor. Oysa siyasi parti liderlerinin, özellikle de iktidar partisinin görevi, ülkede gerginlik yaratmak değil, mevcut ve oluşması muteber gerginlikleri, ortadan kaldırmaktır.
Son yıllarda, ülke çapında olumsuz olaylar, siyasete alet edilerek ateşe körükle gidiliyor. Özellikle de Uludere' de, Türk jetlerinin yanlışlıkla vurduğu belirtilen, 34 sivil vatandaşın hayatını kaybetmesi, BDP ve CHP tarafından suiistimal edildi. Ancak aynı duyarlığın şehitlerimiz için gösterilmemesi, ayrıca Uludere'de ölen kişileri ailelerine, 125 bin Tl verilirken, Foca' da teröristler tarafından öldürülen, 3 çiftçi ailelerine 25 bin Tl verilmesi, dikkat çekici olduğu kadar düşündürücüdür de.
Siyasi iktidarın, Suriye politikalarının faturası, her geçen gün ağırlaşıyor. Nitekim Maliye Bakanı, ŞİMŞEK, Twitter hesabından yaptığı açıklamada, 5 Şubat 2013 itibariyle, merkezi yönetim bütçesinden yapılan harcama miktarının 610.5 milyon lira olduğunu, sivil kuruluşların yaptığı harcamalarla bu rakamın daha yüksek olduğunu kaydetti.
Türkiye bankacılık sisteminde, yabancı payı %42'dir. Bankacılık sisteminin yabancıların eline geçmesi; Türk ekonomisinin yabancılar tarafından kontrol edilmesine olanak sağlaması anlamına gelmektedir. Çünkü bankaların, kredi verdiği reel sektör şirketlerinin kaderi, yabancıların eline geçmektedir.
Hâlbuki İsveç, İtalya, Almanya, İspanya ve Fransa'da bankalarda yabancı payı, %9 ile %12 arasındadır. Sadece Avusturya ve Danimarka'da %20 civarına yükselmektedir. Bunların hepsi düşük ve makul oranlardır.
İletişim sektöründe, Türk Telekom, Telsim, Teletaş ve Türk Kablo yabancılara satılan kamu kuruluşlarıdır. İletişim sektörünün yabancıların eline geçmesi, ulusal güvenliği tehlikeye sokma potansiyeli taşımakta; yabancılara, istenildiğinde iletişimi kesebilme dahil ihtiyaç duyulan bilgilere, yasal olmayan yollardan ulaşabilme gibi, birçok hususta imkân sahibi olmaları yönünde olanak sağlamaktadır.
İstanbul Sanayi Odası'nın, her yıl saptadığı Türkiye'nin, 500 Büyük Firması' arasına giren, Petkim, Tüpraş, Telekom, Tekel, Türkiye Şeker Fabrikaları, Çimento fabrikaları gibi, büyük kamu kuruluşlarını, satın alan yabancıların, iç pazarda tekel konumundan dolayı, birçok konuda belirleyici olacağına hiç şüphe yoktur.
Nitekim İsviçre'nin, Lozan kentindeki, Lozan Üniversitesi'nin İktisadi İdari Bilimler Akademisi Dekanı Prof. Matthias Finger, "Stratejik önem taşıyan bazı kurumların, özelleştirilmesi, boyunduruk altına girmek olur ki, bunun sonucu, Türk kimliğinin kaybedilmesine, kadar varabilir. Şaşkınlık içindeyim" demiştir.
Ayrıca. OSLO ve İMRALI görüşmeleri ile PKK, muhatap alınarak meşrulaştırıldı. Bu karanlık ve belrsiz gidiş devam ederse, ülkemiz, çok dilli ve çok ortaklı, bir federal devlet olacak.
Oysa Türkiye Cumhuriyeti, din, ırk ve etnik köken temelleri üzerinde değil, siyasal bilinç ve ideal beraberliği zemininde kurulmuştur. Milliyetçilik, ırk, köken, din, mezhep, bölgeselcilik, kavimcilik anlayışlarının, ulusal düzeyde aşılmasıdır. Türkiye, hiçbir zaman ırk, kan ve kafatası esasına göre yöneltilen bir devlet olmamıştır, olmayacaktır. O nedenle de Türk halkı, artık gerçekleri görmeli, ülke bütünlüğünün ve ulus devletin korunması için de üzerinde düşeni yapmalıdır. Çünkü yarın, çok geç olabilir.

Haberleri