Osmangazi Üniversitesi Tarih bölümüne alınacak olan bir yardımcı doçent ile ilgili ilana çıkıyor Üniversite yönetimi.
Bu gayet normal bir işlem...
Normal olmayan, alınacak olan yardımcı doçent ile ilgili ilanın son derece kafa karıştırıcı olması.
Neden mi?
Hemen anlatalım meseleyi:
Alınacak yardımcı doçent ile ilgili olarak çıkılan ilanda "Genel Türk tarihi ABD'de verilmiş ve özel şartlar hanesine de 'Osmanlı Anadolu'sunda konar-göçerlerin sosyo kültürel yapısı' üzerine yapmış olma şartı konulmuş.
Öncelikle bu durum, adrese teslim bir alım olduğunu akla getiriyor.
Dahası...
İlan yayınlanır yayınlanmaz, geçmişte, eski bir valinin hatırlısı olarak Üniversiteye Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi okutmanı olarak yine buna benzer bir ilanla alınan kişi akla gelmiş.
Çünkü...
İlanda özellikle belirtilen özel koşul, geçmişte okutman olarak alınan bu hanımefendinin teziymiş.
Bununla birlikte...
Kadro açılan Anabilim dalı, "Türkiye dışındaki Türk tarihi ağırlıklı olarak Orta Asya Türk tarihi" ile uğraşan, Çince ve Rusça gibi kaynak dil gereksinimi ve buna uygun akademik yayınlar içeren bir alan iken, "Osmanlı Anadolu'sunda konar göçerler" üzerine yayın şartı ile ilana çıkılması, adrese teslim ilan şüphelerini daha da arttırmış.
Durun daha bitmedi!
İlanın yayınlandığı gün Bölüm başkanı ve 2 yardımcısının görevlerinden istifa etmesi...
Aynı birimde bulunan ve daha kıdemli olan okutmanların müracaatlarının kabul edilmemesi...
Bir şekilde, diğer okutmanların başvurularının ertelenmesi, var olan şüpheyi tavan yaptırmış.
Sonuç olarak...
Adrese teslim yardımcı doçent alındığı ile ilgili şüphe, Üniversiteye ciddi bir etik sarmalın içine sokmuş.
Hem akademik hem de kamu vicdanı bakımından tedavisi zor yaralar açılmış.
Bu yaşananlardan sonra Osmangazi Üniversitesi yönetimine ciddi bir görev düşüyor.
Biran önce, bu duruma açıklık getirecek açıklamalar yapılarak, söz konusu yardımcı doçent alımı ile ilgili şüphelerin gidermesi gerekiyor.
Eğer bu yapılmazsa, yukarıda d söylediğimiz gibi hem akademik hem de kamu vicdanının yarası pek iyileşmeyecek.
Akademik anlamda gecesini gündüzüne katarak, hak ettikleri yükselmeyi bekleyen aynı pozisyondaki insanlar da haklı olarak kendi kendilerine "Ben niye kendimi yırtıyorum ki? Dayısı olan hiçbir çaba harcamadan önüme geçiveriyor" diye düşünecek.
Bu adaletsizliği yapmaya kimsenin hakkı olmasa gerek...
Hele hele...
liyakat yerine eş dost torpili ile devlette yer bulanların, devleti ne hale getirdikleri şu günlerde yoğun bir şekilde tartışılıyorken...
.....
Bu yazı çok hoşumuza gitti
"Ben, belki inanmayacaksınız, bundan üç yıl önceki 10 Kasım gecesi, Atatürk'ü gökyüzünde gördüm. İnanmayacağınızı biliyordum... Zaten bu yüzden bu olayı kimselere anlatamadım. İsterseniz yemin de ederim. Valla billa... Ata'mızın portresi gecenin karanlığında bir dolunay gibi parlıyordu.
O gece ailemle dedemleri ziyaretten dönüyorduk. Ve ben yol boyunca tepemde Atatürk, eve kadar yürüdüm.
En sevdiğim oyunlardan biri havanın açık olduğu akşamlar eve girmeden önce, "ay"la birlikte mahallenin tüm sokaklarını dolaşmaktır. Hatta ay beni kaybetsin, takip edemesin diye son hızla koşarım, ama nafile... İşte Ulu Atatürk o gece aynı ay gibi, sürekli beni takip etti. Eve girmeden önce son kez ona baktığımı hatırlıyorum. Zaten bir daha da göremedim. Ama yarın gece yine bir umut, gözüm gökyüzünde olacak..."
Bu yazı, çocukluğunu hatta gençliğini de geride bırakmış bir cumhuriyet çocuğunun, beyin kıvrımlarında bulunmuştur.
(Numan Serteli)
.....
Helal olsun!
Sanayicilerin büyük bir bölümünün dertlerini söylemeye çekindiği bir ortamda...
Sanayicilerin büyük bir bölümünün üretimle ilgili yanlış uygulamalarının yanından bile geçmediği bir ortamda...
Sanayicilerin büyük bir bölümünün hükümet yanlısı gibi rol kestiği bir ortamda...
Sanayicilerin büyük bir bölümünün korkudan dost meclisinde bile bazı şeyleri eleştirmekten kaçındığı bir ortamda...
Sanayicileri temsil eden kuruluşların, asıl görevleri olmasına rağmen eleştiri, yorum ve değerlendirme yapmayıp, adeta dut yemiş bülbül oldukları bir ortamda...
Bir sanayici çıkın, Organize Sanayi Bölgesinde faaliyet gösteren fabrikasının bahçesine elinde Nutuk olan devasa bir heykel yaptırıyor.
Bu heykeli de Ulu Önder'in ölüm yıldönümü olan 10 Kasım, yani bugün açacağını ilan ediyor.
Ne diyelim?
"Helal Olsun" demekten başka aklımıza başka bir şey gelmiyor.
Helal olsun Göral Çatak'a...
.....
Önder Baloğlu'na...
"Eskişehir'de çoğu gazetecinin üstadıdır ama kendisini "üstat" olarak görmez.
Kendisini, tören ve açılış gibi etkinliklerde kesinlikle göremezsiniz ama tören ve açılış gibi etkinliklerden eksik olmayan meslektaşlarımızdan daha çok hakimdir bu şehirde olup biten her konuya.
İçtendir ama içine kapanıklığı da vardır.
Uzun uzadıya cümleler kurmaz yazılarında ama üç kelimeyle üç sayfa yazıyı anlatabilen imrenilesi bir özellik taşır.
Yazıları geneldir ama okuyucuları özel.
Güne, O'nun yazılarını okumadan başlamayan insanlar yaşar bu şehirde.
Yaşamı mütevazi, kalemi etkili, bilgi ve donanımı üst seviyededir.
Eskişehir'in son 50-60 yılını, olayları ve anılarıyla, daha dünmüş gibi zihninde barındırır."
Bu yazıyı, çalıştığı gazetelerdeki köşe yazılarını "Görüşler" isimli kitabında topladığında yazmıştık.
"Övülmeyi sevmezdi" tespitini yapmayı unutmuş olmalıyız ki, Ertesi gün "Murat Taşkın da bizi fena yağlamış" diye bir yazı kaleme almıştı köşesinde.
Dün sabah aldık acı haberi...
Bana göre Eskişehir, son 50 yılın en önemli kalemini yitirdi.
Nur içinde yatsın...
.....
BİRAZ DA GÜLMEK LAZIM
Üç denizci bir denizkızını kurtarır. Deniz kızı bunlara der ki "Biz efsane değiliz, işte görüyorsunuz ama sihirli yaratıklarız. Siz hayatımı kurtardınız. Bende sizin birer dileğinizi gerçekleştireceğim. Dileyin benden ne dilerseniz?
Birinci denizci dilemiş: "Zekamı 2 katına çıkar!
"Hay hay " demiş denizkızı.
Denizci bir anda Japon malı sonar aletinin gerçekte nasıl çalıştığını anlamış, sadece resimlerine bakarak monte etmeye başlamış.
İkinci denizci atılmış: "Benim zekamı 3 katına çıkar!"
"Olur" demiş deniz kızı.
O da bir anda gökyüzüne bakarak dünyanın eğiminde aslında bir sapma olduğuna dair formülü tersten ve Latince kaleme almaya başlamış.
Üçüncü denizci bağırmış: "Benim zekamı 10 katına çıkar!
"Yapamam " demiş denizkızı.
"Yaparsın " demiş, denizci.
"Hayır ne istedigini bilmiyorsun. Ne söylediğini de bilmiyorsun. Her şey değişecek ama her şey. Dünyayı bambaşka bir gözle göreceksin. Eski yaşamınla hiçbir şekilde uzlaşmayacak bir boyuta geçeceksin. Bundan pişman olabilirsin. Dilersen sana 1 milyon dolar vereyim, bundan vazgeç" demiş denizkızı.
"Baska hiçbir isteğim yok, zekamı 10 misli arttır!" demiş, denizci.
"Peki "demiş denizkızı ve üçüncü denizci bir kadına dönüşmüş.
Üniversite'de adrese teslim ilan iddiası var...
Osmangazi Üniversitesi Tarih bölümüne alınacak olan bir yardımcı doçent ile ilgili ilana çıkıyor Üniversite yönetimi.Bu gayet normal bir işlem
Normal olmayan, alınacak olan yardımcı doçent ile ilgili ilanın son derece kafa...