VAKİT VARKEN...

Bugünlerde, Türkiye’ yi bölünmüş gösteren haritaların, elden ele dolaşması, ekonomide stratejik kuruluşların, birer birer yabancıların eline geçmesi, Türk-Kürt, Sünni-Alevi gibi ayrım söylemlerinin artması, "Sevr hayalcileri"nin...

Bugünlerde, Türkiye' yi bölünmüş gösteren haritaların, elden ele dolaşması, ekonomide stratejik kuruluşların, birer birer yabancıların eline geçmesi, Türk-Kürt, Sünni-Alevi gibi ayrım söylemlerinin artması, "Sevr hayalcileri"nin iştahını kabartıyor. Haklı olarak da, gündeme getirilen bu senaryolara karşı, Türk insanındaki hassasiyet ise giderek büyüyor.
Son yıllarda bu tür hasiyetler ve milliyetçilik üzerine çok şey söylendi. Hatta senaryolar çizildi ama, olaylara hep sağduyu hakim oldu. Olaylar sonrası, ülke genelinde evlere ve işyerlerine bayrak asılması, "Metal Fırtına" kitabının çok satılması, bazı çevrelerce milliyetçiliğin yükselişi olarak görüldü. Bazı sanal aydınlar ve şer odakları bu hassasiyeti, 'Sevr paranoyası' olarak kamuoyuna lanse ediyorlar. Oysa Sevr, Osmanlı Devleti'ne, dayatılarak imzalatılmış bir tarihsel gerçektir.
Bugün, Türkiye'yi işgal stratejisi daha değişiktir. Maske de değişti. 1. Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı yıllarında Türkiye, silah zoruyla, topla, tüfekle bu ülke yok edilmeye çalışıldı. Şimdi ise artık top, tüfek değil, ekonomik olarak işgal çalışması var. Bir yandan da "Türk-Kürt", "Alevi-Sünni", "laik-antilaik" denilerek ayrılıkçılık kaşınmaya çalışılıyor.
Ayrıca Türkiye'ye, gelen yabancı sermaye, kesinlikle yeni bir yatırım yapmıyor. Babadan kalma veya insanımız tarafından gerçekleştirilen, fabrikaları satın alıyor. Devlet ise en stratejik kurum/kuruluşları, özelleştirme gerekçesi ile yabancılara satıyor. Böylece de yabancılar tüm sektörlerde, iç pazarı ele geçirirken, insanımızın da global pazarlarda kendilerine rakip olmalarını engelliyorlar. Böylece de bir taşla da, iki kuş vurmuş oluyorlar.
GYİAD Başkanı Pınar Eczacıbaşı, yabancı yatırımcının neye ve nasıl geldiğinin önemli olduğunu vurgulayarak, "Yabancı rantiye, Türkiye'den 150 milyar $'ı cebine koydu" diyerek bir gerçeği ortaya koydu.
Yunanlılar; Türkiye'ye, artık ordularıyla değil, sermayeleriyle çıkarma yapıyorlar. Para harekâtını kontrol edebilmek için, Finansbank, Tefken Bank ve Alternatif Bank'ı aldılar. Bankalar üzerinden, İzmir-Aydın hattında ve İstanbul' da, ne kadar arazi kapattıklarını bilen yok. MİGROS' la, daha da güçlenen Rumlar, Anadolu içlerine doğru harekete geçtiler.
Son yıllarda, dış ve iç şer odakları, milli egemenliğimize, ülke bütünlüğümüze, birlik ve berberliğimize zarar vermek için, her türlü yolu mubah sayıyorlar. Özellikle de dinsel ve etnik nefret ve ön yargıyı, hayata geçirmek için de büyük gayret ve caba harcıyorlar. Şimdi de "HOCA-ÖĞRETMEN" senaryosu gündemde.
Ayrıca 1975 Helsinki Sonuç Belgesi' nin, İnsan Hakları ve özgürlüklerini temel alan 7' inci maddesine yönelik bir modelle, bazı ülkelerin demokratikleştirilmeleri amaçlanmakta idi. Ancak Batı ülkeleri, bu belge gereği gündeme getirdikleri, insan hakları, temel hak ve özgürlük istekleri, ülkemizin parçalanmasına ve milli egemenliğimize yöneliktir. Nitekim bu modelle, Sovyetler Birliği ve Yugoslavya savaşsız, işgalsiz bir biçimde çökertildi.
Şu bir gerçek ki, Batı ülkeleri, geçmişte olduğu gibi, bugünde,"SEVR" anlaşmasının maddelerini somutlaştırmak için, yerli işbirlikçilerle işbirliği içindedirler. Maksatları da açık ve nettir. Türk varlığını, Anadolu'da bitirmek ve önlerindeki en büyük engel olan Türk milli devletini de tasfiye etmektir.
Diğer yandan, "Kopenhag Kriterleri"nde: ulusal azınlıklar, etnik, kültürel, dilsel ve dinsel kimliklerini, her türlü asimilasyon girişiminden, ayrı olarak, koruma ve geliştirme hakkına sahiptir ve dilsel ayrılığı olan etnik topluluklar, azınlık sayılacak, kendi dillerinde serbestçe eğitim öğretim ve yayın hakkına sahip olacaklardır." hükümleri, uygarlık donanımlarıdır. Ancak bu kavramlar kullanılarak, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne, yüz sene önce dayatılan, SEVR sömürgeciliği, yeniden hayata geçirilmek isteniyor.
Diğer yandan Türkiye, yabancılar tarafından geçmişte olduğu gibi top ve tüfek değil, Bugün ekonomik olarak işgal edilmeye çalışılıyor. Bu işgal devam ederse, önce ekonomik bağımsızlığımız yok olacak, siyasi bağımsızlığımızda tehlikeye girecektir.
Türkiye Halkı, özellikle de "SEÇMEN", arzu edilmeyen gelişmeler karşısında ve Türkiye'nin gerek stratejik, gerekse jeopolitik, önemi nedeniyle, olayları akışına bırakmaya, ya da bekle gör, ona göre de tavır al, lükssüne sahip değildir. Çünkü tüm senaryolar, "ULUS" ve "ÜNİTER" devleti ortadan kaldırmaya yöneliktir.

Haberleri