VEFA BORCU

Geçen hafta, bir sohbette geçmişte görev yapan gazeteciler konu yapılırken, geçmişte tanıdığım, Mehmet Aktop, S. Fahri Çelen gibi gazeteci dostlarımızı hatırladık.Sohbete katılan bir arkadaşımız, " …Siz aslında öğretmensiniz,...

Geçen hafta, bir sohbette geçmişte görev yapan gazeteciler konu yapılırken, geçmişte tanıdığım, Mehmet Aktop, S. Fahri Çelen gibi gazeteci dostlarımızı hatırladık.
Sohbete katılan bir arkadaşımız, " ...Siz aslında öğretmensiniz, basında görev almanızı merak ediyoruz. " diyerek, bazı görüşlerini, bizimle paylaşmış. Aslın bu tür sorular, yıllardır, şahsıma sürekli sorulmaktadır. Bizim basındaki görevimiz, maddi değil, manevidir. İki gazeteci arkadaşımıza ve yerel basına karşı vefa borcumuzdur.
1971 yılında, açtığım bir sergi dolayısıyla tanıştığım İstikbal Gazetesi Yazı işleri müdürü, haberim olmadan köşe yazacağımı, İstikbal gazetesi' nin, en üst kısmında, Eskişehir Kamuoyu ile paylaşmış. Gazeteyi göstererek, "köşe yazman için, emrivaki ettik " dedi.
Mazeret göstererek, köşe yazamayacağımı söyledim. Sürekli ısrar sonun da da "Size vefa Borcum olsun, Eskişehir' e, gelince söz köşe yazacağım " dedim. 1972 yılında Çukurhisar' a, habere giderken, her iki gazeteci arkadaşımızda, trafik kazasında hayatını kaybetti. Onlara ve o yıllarda İstikbal Gazetesi'nde Köşe Yazarı olan Rahmetli S. Fahri Çelen' e, olan vefa borcumu, yıllardır da ödemeye çalışıyorum.
Rahmetli İstikbal Gazetesi köşe yazarı S. Fahri Çelen' in, 1971 yılında, şahsımla ilgili bir yazısını, okuyucularımızla paylaşarak, Onu ve hakkın rahmetine kavuşmuş tüm gazeteci dostlarımızı, rahmetle anmak istiyorum.
"Eskişehir' de, bir Yunus Emre İlkokulu var. Bura da bir ders araçları sergisi var. Sergileme tarihi şöyle: 3 Eylül 1971. Halen sürüyor bu sergileme... Gidip görmemi, bir öğretmen arkadaş tavsiye etti. İlk fırsatta okula gidip sergiyi gezdim.
Sergileyen arkadaş, sağ olsun beni iyi karşıladı. Kendini tanıttı:
Mustafa Kantarcı, Kaymaz Bucağı Öğretmeni.
Bu tanışmadan sonra, salonda teşhir ettiği ders araçları hakkında başladı izah vermeğe. Kendi icadı orijinal bu enteresan eserler, karşısında duygulandım hayretler içerisinde kaldım. 102' ye yakın 1.ci ve 2.ci sınıflar için yapmış, Yapmış olduğu ders araçları 1025 tane, 10 yıllık bir çalışma sonucu getirilmiş bu şahane eserler.
Mustafa Kantarcı, mesleğine âşık, aynı zamanda icat etme kabiliyetine haiz değerli bir öğretmen... O çok az konuştu o gün. Eserleri konuşuyordu hep. Bu öyle bir hakkı her kula nasip olmaz, kolay, kolay böyle bir merhamet sahibi olmak. Bu bir tanrı vergisidir. Her aracın ödevini anlattı. Birer, birer, Sayın Mustafa Kantarcı, o gün bana. Bana mı sade? Her ziyaretçiye anlatıyor bu durmadan, yorulmadan, bu araçların eğitim ve öğretimdeki görmüş olduğu vazifeleri.
Araçlar elektrik tesisleri ile çalışıyor. Matematik levhaları üzerinde, 4 işlem ile ilgili rakamlar, toplama, çıkarma bölme işleri yanan ampullerle cevaplandırılıyor. Çocuk çarpmayı yanlış yaparsa ampul yanmıyor. Doğru yaparsa yanıyor. Akıllara durgunluk veren bu ders araçları nazari ders şeklini hiçe indiriyor. Göze kulağa hitap ediyor. Çocuklar da diyebilirim ki her türlü zihni melekeleri faaliyete geçiriyor. İşte aslı beklenilen öğretim yolu budur. Çocuklarımıza yaratma, bulma icat etme kabiliyeti aşılamak...
Elektrik düğmelerine basmak, sinyallere uymak, cümle kurmak, kelimler ve sonra hecelere inmek. Hepsi bir buluş, öğretici usulleri tatbik eden yok gösteren ders araçları.
Hangi birini sayayım burada? Hangi birini anlatayım size.. Bence bu sergiyi her çocuk velisi gidip görmeli. Türk zekâsı ve bir Türk öğretmenin nasıl bir fedakârlığa katlanarak yurt hizmetine kendini adadığını bizzat müşahede etmelidir. Her türlü maddi menfaatten azade ücretsiz orijinal ders araçları sergilemesidir bu.. Bu eserleri, bu araçları görmedikçe, tarif etmenin fazla bir yarar sağlamayacağı inancındayım... Herkesi derinden derine düşündüren eşsiz ve emsalsiz bir sergidir bu... " diyerek o günlerde şahsıma en büyük mükâfatı vermişti.
Yalnız Rahmetli S. Fahri ÇELEN mi? Eskişehir' deki, bütün yerel ve ulusal basın mensupları, meslektaşlarımız da şahsıma ve sergiye karşı ilgi göstermişti. Hatta Hürriyet gazetesi ilk sayfadan vermiş, ders araçlarını, Türk milli eğitimine kazandırmak istemişti.
O günkü gazeteci dostlarımızla, ne kadar övünsek azdır. Ebediyete intikal eden tüm gazetecileri, bir kez daha rahmetle anıyorum. Ruhları şad mekanları cennet olsun.
Aslında basında, görev almamız bir gönüllüktür.
Gönüllülük, toplumsal projelere, karşılıksız katılmaktır. Herkes, gönüllü olamaz. Çünkü gönüllüler, kendi kendisini motive etme yeteneğine sahip, başarmayı, öğrenmeyi ve paylaşmayı ilke edinmiş, iyi ve doğru olduğuna inandığı, bir amaç uğruna çalışan, emeğinin karşılığını 'geleceği yakalayarak' alacağını bilen, nitelikleri olan, insanlarımızdır.
Yıllardır maddi karşılık almadan, gönüllü olarak basında, görev alıyorum. Basın kuruluşlarımıza ve insanlarımıza, faydalı olabilmişsek ne mutlu...

Haberleri