Türkiye’de yapılan ilginç bir araştırma var.
Bu araştırma, eğitimi olmayan insanların zenginlik, eğitimli olanların fakirlik durumuyla ilgili.
Araştırmaya göre:
-Son 10 yılda okuryazar olmayan yoksul sayısı 446 bin azalmış.
Yani…
Eğitimi olmayan ve fakir olan 1 milyon 969 bin kişi sayısı 10 yılda 1 milyon 523 bine inmiş.
Sonuç olarak…
Eğitimsiz 446 bin kişi 10 yıl içinde zenginleşmiş.
Diğer taraftan…
Aynı araştırmaya göre üniversite mezunlarından yoksullaşanların sayısından bir artış var.
Yani…
üniversite eğitimi alan ancak 10 yılda yoksullaşanların sayısı 24 binden 150 bine çıkmış.
Sonuç olarak…
Son 10 yılda, eğitimli 126 bin kişi yoksullaşmış.
Araştırmanın genelinin ortaya çıkarttı sonuç: Son 10 yılda eğitimsizlerin zenginleştiği, eğitimlilerin ise fakirleştiği bir süreç yaşanmış ülkemizde.
Araştırma ile ortaya çıkan sonuçların 2 nedeni olmalı…
Ya, okuryazar olmayanlar, yani eğitimsiz olanlar zengin olmayı daha iyi beceriyor…
Ya da…
ülkede cahilliğin para ettiği bir dönem yaşanıyor…
Hangisinin olduğuna da artık siz karar verin!
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
Büyükerşen hiç olmazsa çıkıp “Karşıyım” diyor. Ya diğerleri?
Cumhuriyet Halk Partisi'nde hemen herkes aday belirleme yöntemi olarak ön seçim istemesine rağmen, CHP Eskişehir’de adaylarını ön seçimle belirleme yöntemini yıllardır hiç uygulamadı.
Dışarıdan baktığınızda ise bu durumun kabahati, ister istemez parti genel merkezinin üzerinde kaldı.
Halbuki…
Kabahat hiç de görüldüğü gibi değil.
Asıl kabahat sanki ön seçimi ısrarla isteyenlerin bu isteklerinde samimi olmamalarından kaynaklanıyor.
Ya da önseçim isteyenlerin değişen şartlar karşısında fikir değiştirmelerinden.
Eskişehir'de, CHP çevresinde bir süredir yaşananlara baktığınızda ne demek istediğimizi daha iyi anlayacaksınız…
İsterseniz, geçtiğimiz kongrelerden başlayalım hatırlatmaya.
Herkesin “ön seçim” dediği bir ortamda yapılan kongreleri anımsayın.
“ön seçim” diye tutturan insanların, kongrelerde çarşaf liste olmasın diye nasıl mücadele ettikleri daha dün gibi anımsanmıyor mu?
Sonuç olarak:
CHP’de önseçimi istemeyen tek bir isim var. O da Yılmaz Büyükerşen.
önseçim istememesinin Grekçeleri haklıdır, haksızdır ayrı bir tartışma konusu ama önseçimi istemediğini açıkça söylemesi en azından samimi olduğunu gösterir.
Ya CHP içindeki, önseçimi istiyor görünüp, değişen şartlar karşısında önseçime karşı çıkanlara ne demeli…
Bulabildiğimiz en masum tarif “samimiyetsizlik” olsa gerek…
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
Siyasete nezaket ve zarafet getirdi…
Kurtuluş savaşının en önemli 2 nci adamı İsmet İnönü’nün oğluydu.
Başarılı bir üniversite yaşamı sonrasında ODTü rektörlüğü yaptı.
1983 yılında siyasete girdi. 1985 yılında ise SHP’nin genel başkanı oldu.
1991 yılında koalisyon hükümetinde Başbakan yardımcılığının ardından siyaseti kendi isteği ile bıraktı.
Siyaseti kendi isteği ile bırakan belki de nadir insanlardandı.
Nezaketi ve zarafeti ile siyasete önemli bir seviye kazandırdı.
Espri yeteneği siyaset yaptığı yıllar içinde hep ön plandaydı.
Türk halkı kendisini çok sevdi. Bu sevgi ölümünden sonra daha da arttı.
Bu önemli siyaset ve bilim adamının ölüm yıldönümüydü dün.
Biz de bıraktığı anılarla kendisini anmak istedik.
Ruhu şad olsun…
İşte o mükemmel insanın bizim bugün dahi gülümsememize neden olan anılarından bazıları:
* Erdal Bey’e bir gün, hiç sıcak bakmadığı siyasete yıllar sonra neden girdiğini sorarlar.
Yanıt müthiştir:
– ülkemi benden daha kötüleri yönetmesin diye!
* SHP genel başkanlığı dönemimde diğer sol parti liderleri ve bürokratlarla bir restorana gider.
Garsonun ´Birşey almak ister misiniz, efendim´ sorusu üzerine
´Teşekkürler biz birbirimizi yiyeceğiz´ yanıtını verir.
* DEP’li Sırrı Sakık, SHP’den milletvekili adayı olmak için başvurur ve İnönü’yle görüşmeye gelir:
– Hakkımda bir sürü dedikodu çıkardılar. önceden bilesiniz; ağabeyim (Şemdin Sakık) dağda devlete karşı savaşır. Kardeşlerimden biri hapiste…
İnönü şaşırır:
– Yav, sizde hiç devlete çalışan biri yok mu?
* Gazeteci der ki:
– Sizin için Norveç’te başbakan olabilir, diyorlar.
İnönü’nün cevabı:
– çok teşekkür ederim. Bu herhalde, Türkiye’de bu işleri beceremiyorsun, demenin kibarcısı olsa gerek.
* Seçmenlerden biri seçim otobüsünün önüne atılır ve Erdal Bey´e hitaben ´ölürüm yoluna´ diye haykırır.
Erdal Bey cevap verir: Dur, ölme. Bir oy bir oydur.
* Bir miting öncesi SHP milletvekili, İnönü’ye der ki:
– Sayın Genel Başkanım siz iyi konuşamıyorsunuz, bakın özal’a esip gürlüyor.
İnönü “Peki ne yapacağım” der. Milletvekili cevap verir:
– Konuşurken masaya yumruğunuzu vuracaksınız, biz şöyle partiyiz, şöyle yaparız, böyle yaparız, diye kükreyeceksiniz.
İnönü kürsüye çıkar, yumruğunu masaya vurur ve şöyle der:
– Biz öyle bir partiyiz ki, adamı…
Burada keser konuşmasını ve şöyle devam eder:
– Devamını bu arkadaş söyleyecek.
* Bir seçim dönemi… SHP Genel Başkanı İnönü, Diyarbakır ve Cizre’deki mitinglerde konuştuktan sonra Siirt’te halka hitap edecektir. Ancak Cizre’de bir grup protesto gösterisi yapıp parti otobüsünü taşlayınca buradaki miting iptal edilir, hiç beklenmeden Siirt’e gelinir. Seçim gezilerinde program sarkmasına alışık Siirt İl Başkanı, parti otobüsünün tam zamanında geldiğini görünce biraz şaşkın, İnönü’ye teşekkür eder. Aldığı yanıt:
– Sen bana değil, asıl Cizrelilere teşekkür et…
***