Ya kapatın gitsin, ya da Hastane, hastaneliğini yapsın!

 Dün bu sütunlarda, Yunus Emre Devlet hastanesi ve diğer kurumlara müracaat eden hastaların, Şehir Hastanesine yönlendirildiğine ilişkin çok sayıda yakınma geldiğini ifade etmiştik.Hastaların “Gerekli tıbbi cihaz v teçhizat...

 


Dün bu sütunlarda, Yunus Emre Devlet hastanesi ve diğer kurumlara müracaat eden hastaların, Şehir Hastanesine yönlendirildiğine ilişkin çok sayıda yakınma geldiğini ifade etmiştik.


Hastaların “Gerekli tıbbi cihaz v teçhizat yok” denilerek sevk edilmesinin de kamuoyunda “Şehir Hastanesi hasta garantili çalıştığı için bu sevkler kasıtlı yapılıyor” şeklinde algılandığını da yazımızda bizzat dile getirmiştik.


Zira…


Birçok hasta bizzat bize ulaşarak “Sırf Şehir Hastanesi’ndeki hasta sayısı artsın diye bizi resmen ve kasıtlı olarak sevk ediyorlar. Hem yol eziyeti çekiyoruz hem de kesinti parası ödüyoruz” yakınmasında bulunmuştu.


Biz de bu peş peşe gelen yakınmalar üzerine, kaleme aldığımız yazımızı “Eğer: Hastaların Şehir Hastanesine sevk edilmesi kasıtlı ve sırf hastanenin hasta garantisini sağlama adına yapılıyorsa, bu yazıktır, günahtır hatta ayıptır…
Vebalini söylemeye bile gerek yok!”
diyerek tamamlamıştık.


Söz konusu yazımızla ilgili dün çok sayıda arayan oldu…


Yunus Emre Devlet Hastanesi’nin birçok biriminin, sırf hastalar Şehir hastanesine gitsin diye kapatıldığı ve milyonlarca liralık cihazlara kilit vurulduğu iddiasından tutun da, söz konusu Yunus Emre Devlet Hastanesi’nin, hastalar sırf Şehir Hastanesine gitsin diye butik hastane haline getirilmeye çalışıldığını iddia edenler oldu.


Dahası…


Yunus Emre Devlet hastanesinin kasıtlı olarak hizmet veremez hale getirilmesiyle, şehrin batısında yaşayanlar kadar, Bilecik ve Kütahya’dan gelen hastaların da büyük bir zorlukla karşı karşıya kaldıkları ifade edildi.


İlginçtir; onca arayan arasında bir kişi de çıkıp “Yanlışınız var. Şehir Hastanesi’nde imkanlar daha fazla olduğu için söz konusu sevkler yapılıyor” falan demedi iyi mi?


Gerçi, bugün yarın bir yetkili çıkıp bunu dese de bir işe yarayacağını zannetmiyoruz.


çünkü…


Kamuoyunda “Hastaların Şehir Hastanesine sevk edilmesi,  kasıtlı ve sırf hastanenin hasta garantisini sağlamak için yapılıyor.” Diye bir algı var…


O nedenle…


Bu algıyı ortadan kaldırmanın tek yolu, Yunus Emre Devlet hastanesi ve diğer sağlık kurumlarının, Şehir Hastanesinde verilen sağılık hizmetinin aynısını verebilecek ve hasta sevk etmeyecek konuma getirilmesidir…


Aksi takdirde…


Tiyatro oynamaya falan hiç gerek yok!


Kapatın Yunus Emre Devlet hastanesini, insanlar zaten mecburen Şehir Hastanesine gitmek zorunda kalacaktır.


Eğer iddia edildiği gibi amaç da buysa, yani hasta garantisini sağlamaksa…


Bundan kolay yöntem olmaz!


-“Yok. Amaç bu değil. Bunun, yani hasta sevklerinin, hasta garantisiyle falan alakası yok” diyorsanız, o halde bırakın koca Yunus Emre Devlet hastanesi, hastane olmanın gereğini yerine getirebilsin…


Vatandaş da çile çekmesin!


.....


 


Kelek çıkan Karpuzu suçlamanın alemi yok…


 


Yöneten insan; Seçilen, sorumluluğu alan, kendini feda eden, risk alan, koruyan kollayan kişidir…
En azından yapılabilecek en basit tanımı budur.
 Yönetilenler ise; Seçen, mesuliyeti veren, korunan ve gözetilenlerdir.
Yöneten olmadan yönetilenler olmaz…
Yönetilenler yoksa yöneticiye de gerek yoktur.
O halde şöyle bir gerçek çıkıyor karşımıza…
-“Yöneten ile yönetilenler birbirini tamamlayan unsurlardır.”

Yani…
Bilinen bir tanımlamayla, her ikisi de elmanın birer yarısıdır.
Bu durum, her ikisinin de, yani yöneten ve yönetilenlerin birbirlerine muhtaç olduğu gerçeğini ortaya çıkartır.
“İnsanlar layık olduğu şekilde yönetilir” sözü işte o yüzden söylenir.
“siz nasılsanız öyle yönetilirsiniz” sözü de öyle.
Huzurlu bir toplum, yöneten ile yönetilenlerin aynı amaç doğrultusunda çalışmasıyla mümkün olur.
Huzursuz bir toplumun oluşmasındaki en büyük faktör de, yöneten ile yönetilenlerin farklı amaçlarının olmasıdır.
Tüm bunlardan sonra şöyle bir gerçek çıkıyor ortaya…
Eğer orta yerde kötü bir yönetici varsa, bu kötü yöneticinin kabahati aynı oranda yönetilenlerdedir.


O yüzden…


Kelek çıkan karpuzu suçlamanın alemi yok.


Kabahat, şap şap diye iki kere bile vurmadan o Karpuzu onlarcası arasından seçip alanda sanki…


.....


İzah tarzı yok valla!


 


Süleyman Demirel’in ünlü sözlerinden biridir bu…
Anlayamadığı, mantığını kavrayamadığı, kendisine saçma gelen hemen her konuda görüşü sorulduğunda,  o bilindik şivesiyle “Vaa mı bunun izah tarzı gardeşim” der, konunun mantıksızlığını daha fazla sözlerle anlatma çabası içine girmezdi.
Belki de, yaşanan mantıksızlığı ifade etmenin en kolay yolu olarak bu sözü şiar edinmişti kendisi…
İşte! Aşağıda anlatacağımız da merhum Demirel’in “Vaa mı bunun izah tarzı gardeşim” diye açıklayabileceği türden bir olay…
Efendim!
Karşılaştığımız, özellikle konuyu açtığımız, bankta otururken konuştuğumuz insanlara soruyoruz ekonomik vaziyeti…
Duruma “İyi” diyen de var “Kötü” diyen de…
Yaptığımız görüşme ve konuşmalardan ortaya çıkan ilginç tespit ise, geliri 2-3 bin liranın altında olan insanların “Ekonomi iyi”, geliri 2-3 bin liranın üzerinde olan insanların ise “Ekonomi kötü” yorumunda bulunmaları…
Gerçekten ilginç bir sonuç bu…
Ekonomi kötü ise, bundan öncelikle alt gelir grubunda yaşayan insanların etkilenmesi ve yakınması lazım değil mi?
Burada iş tam tersine işliyor…
Geliri düşük olanlar, ekonominin öyle çok da kötü olmadığını söylerken, geliri daha iyi olanlar kötü bir ekonomi ile karşı karşıya bulunduklarını ve bundan büyük endişe duyduklarını ifade ediyor…
Dışarıdan baktığınızda zannedersiniz ki, aynı mal düşük gelir sahiplerine daha ucuz, yüksek gelir sahiplerine daha yüksek fiyattan satılıyor…

Sonuç olarak:
Mevcut durum, az gelirlilerin ekonomik gidişat karşısında daha rahat, geliri iyi olanların ise bir hayli rahatsız olduğunu ortaya koyuyor ki, insan var olan bu duruma mantıklı bir izah getirmekte zorlanıyor…
Demirel’in söylemiyle “Vaa mı bunun izah tarzı gardeşim” diyesi geliyor…


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 

Haberleri