Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan, Nisan ayından itibaren eşi vefat etmiş kadınlara iki ayda bir ödenecek şekilde, aylık 250 lira, yani iki ayda 500 lira ödeneceğini açıkladı. Ancak kadınlar, üretici güç haline getirilmediği sürece, bu yardımlar çözüm değildir. Çünkü kadının, işi, kariyeri, güvencesi ve ekonomik özgürlüğü olmalı, hayatını da kendi kazanmalı, kendi başının çaresine de bakmalıdır.
Öte yandan, Fak Fuk Fon' nu 2.5 milyon hane ve yaklaşık 10 milyon kişiyle doğrudan ve dolaylı ilişki içinde. Kurum, yardımların yüzde 80'inin nakdi, yüzde 20'sini ise ayni yapıyor. Fak Fuk Fon'un aktarmalarla birlikte, 2010 yılında 20 milyon 392 bin TL olan bütçesi, her geçen yıl daha da artırılmaktadır.
Elbette yoksullara, yardım yapmak, sosyal devletin görevleri arasındadır. Ancak bunu sürekli, özellikle de, " SİYASİ RANT" için, kalıcı hale getirmek, hem yardım edilenlere, hem de ülkeye yarar getirmez. Çünkü yardımları sürekli ve kalıcı hale getirilmesi, Türk toplumunu, "ÜRETEN" değil "TÜKETEN" toplum haline getirir.
Aslında yoksulluğu kabullenmek, ne kadar zor olsa bile; bugünkü eğilimler devam ettiği sürece, gelir dağılımı bozulacak, talep daralacak, işsizlik ve yoksullukla beraber istikrarsızlık da artacaktır. Türkiye, özellikle de siyasi otorite, yoksulluğu gündeme taşımıyor, tartışmıyor. Çünkü yoksulluk, "SİYASİ PRİM" olarak düşünülüyor. Siyasi otoritelerin, öne sürdüğü ekonomik büyüme ve istihdam artışı sağlama gibi çözümler, artık yoksulluğa çare olamıyor. Çünkü yıllardır, yoksul insanların,"ÜRETİCİ" olması için caba harcanmadı. Bilakis yoksula verilen yardımlarla, yoksulluk, adeta teşvik edildi.
Leo Tolstoy, " NE KADAR ÇOK YARDIM EDİLİRSE, İNSANLAR, KENDİLERİ İÇİN O KADAR AZ ÇALIŞACAKLARDIR. VE NE KADAR AZ ÇALIŞIRLARSA, FAKİRLİK O ÖLÇÜDE ARTACAKTIR." demiştir.
Sosyolog Pınar Selek'in de dile getirdiği gibi, " Sosyal yardım politikaları, bir yoksul kimliği yaratıyor ve yoksulluğu, hep kalıcı durumuna getiriyor. Bir süre sonra artık yoksulluk "KADER" oluyor. Karşı taraf için de fitre ve zekât vermekle bu iş dengeleniyor; dolayısıyla yoksulluğu sorgulamak, yoksulluk koşullarını değiştirmek de mümkün olmuyor. Bu yardımlar, aslında ağızlara çalınan bir parmak bal değil yarını, bugünü bile kurtarmıyor, sadece rahatlatıyor." Tespitlerine katılmamak mümkün mü?
Yine, Amargi' nin yoksulluk dosyasında, Filiz Kardam / İlknur Yüksel imzalı ortak çalışmada, yoksulluğun son dönemde, özellikle kadınlar üzerinde daha derin etkileri olduğuna işaret edilirken şu ilginç tespit yapılıyor: "Bu yardımlara başvuranlar, kuyrukta bekleyenler de çoğunlukla kadınlardır. Ancak bu durum, onların geleneksel rollerinin bir devamından öteye gitmez. Üstelik kimin karısının, ne kadar yardım alabildiği, erkekler arasında kahve muhabbeti bile olabiliyor; komşu kadınlara kıyasla başarısız olanlar, eşleri tarafından beceriksiz olarak nitelendiriliyor!" Maalesef ülkemizde tablo budur. Yoksulluk, siyasi iktidarlar sayesinde, artık geçici değil, tam tersine, nesiller arasında aktarılan, kalıcı ve yapısal bir kurum haline getirildi. Oysa yoksulluğun, iki önemli nedeni var. İlki, ülkemizde, üretim kapasitesi düşüktür ve toplumun çok büyük çoğunluğu yoksuldur. Bu tür yoksulluk, ülkemizin genel karakterinden kaynaklanmaktadır. İkincisi ise, yoksulluk ve sistemin, insan merkezli olmayışından kaynaklanmaktadır ve tamamen gelir dağılımı bozukluğunun sonucudur
Yoksulluk, KADER DEĞİLDİR." Mutlaka bir kurtuluş ve çözün yolu vardır. Yeter ki bu çare/çareler düşünülsün. Nitekim Dünya Bankası ve IMF, Bengaldeş' teki "mikro kredi" örneğini de göz önünde bulundurarak, bu alanda, tarım ve tarım dışı kesimlerde, "küçük üreticiliğin desteklenmesi" politikası hayata geçirilmişti. Sonradan bu güzel uygulama, "doğrudan gelir desteği" ne dönüştürmüştür. Bu strateji tarım alanda, üretimi engellerken, kırsal kesimde de yoksulluğun nedeni olmuştur.
Ayrıca Neo-liberal ekonomi politikalar, küreselleşme ve soğuk savaş sonrasının yeni koşulları ile dünyanın siyasal ve ekonomik yapısı farklı bir görünüm kazandı. Belirtilen ekonomik gelişmeler, Türkiye'nin yoksulluk profilini derinden etkilemiş, Türkiye, gelirin, eşit dağıldığı bir ülke olmaktan çıkmış, ülkemizde, zengin ile yoksul arasındaki uçurum artmıştır.
Türkiye, yoksulluğu ortadan kaldırmak için,"ÜRETMEK" zorundadır. Üretecek ki yoksula, istihdam sağlayacaktır. Çalışmak, Tükettiğimizden fazlasını ve ihracata yönelik üretmek, kaliteli üretmek, ülkeyi ve milleti zenginleştirmek ve zenginliği ve refahı da adil olarak paylaşmak gerekir. Ancak iktidarın, üretime katkısı yok denecek kadar azken, maalesef siyasi prim için, yoksulluğa katkısı, artarak devam ediyor.
YOKSULLUK KALICI OLUYOR
Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan, Nisan ayından itibaren eşi vefat etmiş kadınlara iki ayda bir ödenecek şekilde, aylık 250 lira, yani iki ayda 500 lira ödeneceğini açıkladı. Ancak kadınlar, üretici güç haline getirilmediği...