Zaman ve aşk üzerine

Eskileri hatırladığımızda fark ediyoruz. Bir şey oldu zamana. Sanki artık daha hızlı akıyor. Zamanın değişimi ile birlikte; yaşama karşı kendimizi ifade tarzımız da değişiyor.

Eskileri hatırladığımızda fark ediyoruz. Bir şey oldu zamana. Sanki artık daha hızlı akıyor. Zamanın değişimi ile birlikte; yaşama karşı kendimizi ifade tarzımız da değişiyor. Aşka ve çevreye karşı daha mahcup olunan o eski dönemlerde kendini ifadenin yollarından biri şiir yazmaktı. Şiir defterleri vardı kimseye gösterilmeyen. Ailede veya yaşam çevresinde yakalanamamış duygular ve özlemler şiir diliyle yazılmaya ve yaşanmaya çalışılırdı. Kimi zaman insanın kendi sevgi ve hasret dünyasının ve kimi zaman kendi iç boşluğunun büyüklüğü karşısındaki şaşkınlık yansırdı bu şiirlere.

Belki bunlarda Ahmet Mithat, Hüseyin Rahmi, Nazım Hikmet, Necip Fazıl, Halide Edip, Peride Celal, Cahit Sıtkı veya Peyami Safa’da okunmuş duygusallığın yarattığı özenme ve merakla karışık heyecan da vardı. Şimdilerde o eski şiir defteri heyecanı var mı, bilmiyorum. İnsanların ilgi ve merak alanları değişiyor. İçinde yaşadığımız maddi dünya, hasretlerin de maddi olana doğru yönelmesine neden oluyor. Şiir yazmak yerine gösterişli giyinmek, popüler ortamlarda bulunmak veya markalı ürünlere sahip olmak öne çıkmış görünüyor.

Birebir iletişimde giderek daha eksikli, zayıf ve duyarsız olmaya başladık. Derinlemesine arkadaşlara ve içtenliği tartışılmaz dostluklara artık pek rastlanmıyor; çünkü yüz yüze birbirimizi iyi tanımak için yeterince zaman ayırmıyoruz. Kapı komşulukları azalırken iyi ve uzun süren arkadaşlıklar da sahneden yavaş yavaş çekiliyor. Derin ve sınırsız sevgilerin yerini bir dozluk beğeniler, hoşlanmalar ve özentiler almaya başladı.

Birebir iletişimde ve yakınlaşmada derinliği kaybederken, bir yandan da yeni türden yaygın veya bireysel iletişim araçlarının çoğaldığını gözlememek mümkün değil. Yüzeysel, derinliği kaybolmuş ve dev aynaları gibi kimlik gözbağcılığına uğramışiletişimde başı İnternet çekiyor.

Ona en çok yakıştırılan Fransızca başta olmak üzere Türkçe, İngilizce veya bir başka dilde İnternet ortamında en fazla kullanılan sözcüklerin aşk ve sevgi ile türevleri olması muhtemeldir. Eskiden gizemi ve mahremiyetiyle kişiye özel olan şiir defterleri, sanki İnternetle birlikte su yüzüne çıkmış gibi oldu. İnternetin sohbet ve sunum ortamları, mahcup şiir defterlerinin mütevazılığının aksine bir anlamda aşk gevezeliklerinin cirit attığı ortamlar oldu. Sanki aşkın ve sevginin içi boşalmış tükenişi, bu tür ortamlarda kendini daha iyi ifade ediyor. Özetle; aşk ve sevgi de maddi dünyanın kendisi kadar hızlı tüketilmeye başladı. Bunun adına post-modernizmdeniyor.

Şiir defterlerinden İnternetin gösterişçi ortamına kayan duygulara yakından baktığımda; aklımda bazı sorular kuyruğa giriyor. Aşkı ve sevgiye olan özlemi ifade eden cümlelerin arka planının gerçekten aşk ve sevgi temalı olduğundan kuşku eder gibi oluyorum. Duygusal bir görünüme bürünmüş sözlerin arkasında gerçek anlamda bir sevgi sunumu veya özlem ifadesinin varlığından emin olamıyorum. Sanki aşk sözlerinin arkasında tatminsizliğin ve sevgisizliğin avaz avaz haykırılışı var. İnternet’in vitrinine konulanların aşkın mı, yoksa sevgisizlik ve tatminsizlik bataklığının mı anlatımı olduğunu kestirmek kolay değil. Bunları okurken satır aralarına iyi bakmaklazım.

Hiç kuşkusuz; yazanın ne yazdığı önemlidir. Ama bir o kadar önemli olan, okuyanın yazılandan ne anladığıdır. Genelde okumalarımızı, çok fazla düşünmeden yüzeysel bir tarzda yaparız. Okuduğumuzu değil de; anlamak istediğimizi veya kendimize yakıştırdığımızı anlamaya yöneliriz. Aşk gevezeliklerini okumanın en belirgin yanlarından biri budur. Aşkı ve sevgiyi okurken gevezelikle nitelikli olanı ayırt etmeyi öğrenmek lazım. Aynen aşk ile beğeniyi, sevgi ile hoşlanıyı ayırt etmeyi öğrenmemiz gerektiği gibi…

Güncel Haberleri