Eskişehir'de Hangi Uygarlıklar, Krallıklar Yaşadı?

Sakarya Irmağı ve kollarının suladığı verimli topraklar, bu bölgeyi her dönemde cazip kılmıştır. Anadolu ve Ege kültür merkezlerine yakınlığı, Eskişehir’i çeşitli medeniyetlerin buluştuğu bir kavşak noktası haline getirmiştir.

Eskişehir’in Antik Çağdaki Önemi

Eskişehir, coğrafi konumu ve doğal zenginlikleriyle Antik Çağ’dan itibaren önemli bir yerleşim yeri olmuştur. Sakarya Irmağı ve kollarının suladığı verimli topraklar, bu bölgeyi her dönemde cazip kılmıştır. Anadolu ve Ege kültür merkezlerine yakınlığı, Eskişehir’i çeşitli medeniyetlerin buluştuğu bir kavşak noktası haline getirmiştir. Bu kültürel etkileşim, yörede özgün bir kültür yapısının oluşmasına da zemin hazırlamıştır.

Antik dönemde Eskişehir ve çevresi “Phrygia Epiktetos” olarak bilinen Dağlık Frigya bölgesinin bir parçasıydı. Bu bölge, Afyon, Kütahya ve Eskişehir’in büyük bir bölümünü kapsamaktaydı. Dağlık Frigya, dini ve kültürel bir merkez olarak öne çıkmış ve bu konumunu uzun yıllar boyunca korumuştur. Frigler’in dini inanışları ve kültürel zenginlikleri, Eskişehir’in tarihine derin bir iz bırakmıştır. Özellikle Yazılıkaya gibi Frig kaya anıtları, bu dönemin izlerini günümüze kadar taşımaktadır.

Eskişehir’in Antik Dönemdeki İsmi ve Önemi

Bugünkü Eskişehir, Antik Çağ’da “Dorylaion” adıyla anılmıştır. Yunanca ve Latince kaynaklarda bu isimle geçen şehir, Arap kaynaklarında ise Darauliya, Adruliya veya Drusilya olarak adlandırılmıştır. Dorylaion, termal suları ve ticaret yollarının kesiştiği bir nokta olmasıyla tanınmıştır. Şehrin zenginliğinin temelinde ticaretin yanı sıra bu termal kaynaklar yer almaktaydı. Antik metinlerde şehrin kurucusu olarak Eretrialı Doryleos’un adı geçmektedir.

Bizans döneminde önem kazanan şehirde, İmparator Justinianos’un yazlık sarayının bulunduğu söylenmektedir. Eskişehir’in kuzeydoğusunda, Porsuk Çayı’nın yakınlarında yer alan Şarhöyük, antik Dorylaion’un kalıntıları olarak kabul edilmektedir. Bu höyük, 17 metre yüksekliğe ve 450 metre çapa sahip olup, Orta Anadolu’nun dikkat çeken arkeolojik alanlarından biridir. Bizans döneminde Selçuklulara karşı önemli bir savunma noktası olan Dorylaion, 1176 yılında Selçuklu Sultanı II. Kılıçarslan’ın Bizans İmparatoru Manuel Komnenos’u mağlup etmesinin ardından Selçukluların kontrolüne geçmiştir.

Dorylaion’un terk edilmesinden sonra, harabenin güneyinde yeni bir yerleşim kurulmuştur. Tarihçi W.M. Ramsay’ın ifadelerine göre, bu harabelere “Eskişehir” adı verilmiş ve bu isim günümüze kadar kullanılmıştır.

Eskişehir’in İlk Çağlardaki Kültürel ve Tarihi Zenginliği

Eskişehir toprakları, tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Taş Devri’nden itibaren bölgede yerleşim izleri görülmüş ve binlerce yıl boyunca farklı kültürler burada hayat bulmuştur. M.Ö. 4000’li yıllarda Eskişehir, yoğun nüfusuyla dikkat çeken bir bölgeydi. Yapılan arkeolojik kazılar, bu dönemde Eskişehir’in hem kasaba hem de şehir hayatına ev sahipliği yaptığını göstermektedir. Ayrıca, Asurlu tüccarların ticareti canlandırdığı bir merkez olduğu da bilinmektedir.

Eskişehir, Frigya’nın batı sınırları içinde yer alması sebebiyle Frig Çağı’nda büyük bir öneme sahipti. Arkeolojik çalışmalar, bölgedeki ilk yerleşimlerin M.Ö. 3500 yıllarında, özellikle Şarhöyük çevresinde yoğunlaştığını ortaya koymuştur. Kalkolitik ve Bakır Çağlarında, Porsuk, Seydisu ve Sarısu çaylarının kıyıları, bölgedeki nüfusun en yoğun olduğu yerler olarak belirlenmiştir.

Demirci Höyük’te yapılan kazılar, bölgedeki tarih öncesi yerleşimlerin M.Ö. 5500 yıllarına kadar uzandığını kanıtlamaktadır. Bu dönemde Eskişehir ve çevresi, madencilikteki gelişmeleriyle Anadolu’nun dikkat çeken bölgelerinden biri olmuştur. Midas Şehri (Yazılıkaya) ve çevresindeki höyüklerde yapılan kazılar, bölgenin binlerce yıl boyunca kültürel açıdan ne denli zengin olduğunu göstermektedir. Eskişehir’in bu tarihi ve kültürel zenginliği, onu Anadolu’nun vazgeçilmez bir parçası yapmıştır. (Haber Merkezi)

Yaşam Haberleri