DEVA Parti Genel Başkanı Ali Babacan Eskişehir’de konuştu

DEVA Parti Genel Başkanı Ali Babacan Eskişehir’de konuştu
DEVA Parti Genel Başkanı Ali Babacan birtakım ziyaret ve etkinlere katılmak amacıyla Eskişehir’e geldi.

DEVA Parti Genel Başkanı Ali Babacan Eskişehir’e geldi. Babacan katıldığı toplantıda Eskişehir gündemine ve yerel yönetimlerin sıkıntılarına dair açıklamalarda bulundu. Türkiye’nin zor bir dönemden geçtiğini ifade eden Babacan sıkıntıların büyüdüğü bir dönemin içerisinde olunduğunu dile getirdi.

Babacan, “Gerekli yatırımların yapılmaması özellikle çevre yolu ve Eskişehir’i Afyon’a bağlayan yollar başta olmak üzere şehir içi ulaşımı zorlaştırıyor, şehirler arası ulaşımda ise kazalara, hatta ölümlü kazalara neden oluyor. Eskişehir'e yol yatırımı şart. Yine bazı semtlerde imar açısından ciddi problemler yaşandığını görüyoruz. Eskişehir’in bir deprem bölgesinde yer aldığını ve zeminin de bu açıdan çok elverişli olmadığını düşündüğümüzde, olası bir depreme karşı bir an önce hazırlık yapılması gerektiği açık. Başta yerinde dönüşüm modeli olmak üzere, bölgesel projelerle depreme dayanıklı yapıların hızla inşa edilmesi gerekiyor. Eskişehir aynı zamanda bir öğrenci kenti. Dışarıdan göç alan bir şehir. Ancak imar ve yapılaşma, nüfus artışıyla orantılı gitmiyor. Bu nedenle hem konut fiyatları hem de kiralar çok yüksek. Bugün Eskişehir’de yaşayan bir üniversite öğrencisinin, sadece 3 bin liralık bir burs ya da krediyle geçinmesi mümkün değil. Üç bin lira demek, günde bir bardak çay parası demek. Bugün öğrenciye reva görülen şey, sadece bir bardak çay. Bu, Eskişehir’de okuyan öğrencilerimiz açısından en önemli sorunlardan biridir” diye konuştu. Eskişehir için Porsuk Çayı’nın çok önemli olduğunu söyleyen Babacan, Porsuk Çayı’nın geldiği bölgelerde özellikle Kütahya yönünden gelen kolda su kalitesinde ciddi sorunlar yaşanıyor. Bu suyun daha temiz ve sağlıklı hale getirilmesi gerekiyor. Bunun çözümü de yeni bir bakanlık yapısıyla mümkün olabilir: “Çevre, İklim Değişikliği ve Su Yönetimi Bakanlığı.” Mevcut yapıda, çevre ve şehircilik aynı çatı altına alınınca ortaya çıkan kurum, adeta bir "TOKİ Bakanlığı"na dönüşüyor. Beton odaklı bir anlayışa bürünüyor ve çevre ikinci plana atılıyor. Su yönetimi gibi hayati bir mesele ise göz ardı ediliyor. Bu değişiklik yapılmadan çevre sorunlarını çözmek mümkün değil” şeklinde konuştu.

“Böyle Bir Devlet Yönetimi Olur Mu?”

Türkiye'nin çok büyük bir ülke olduğunun altını çizen Babacan, büyük bir ülkenin, yetkisinin tek bir elde toplandığı bir yönetim sistemiyle başarılı olamayacağına vurgu yaptı. Babacan, “2018’den beri Türkiye’de uygulanan başkanlık sistemi, maalesef pek çok sorunun çözülemediği ve var olan sorunların üzerine yeni sorunların eklendiği bir dönemi beraberinde getirdi. Türkiye'de yönetme yetkisinin prensip olarak üst kademelerden alt kademelere doğru devredilmesi lazım. Aynı zamanda bu yetkinin, merkezden yerele doğru aktarılması gerekiyor. Çünkü yerel, sorunları çok daha hızlı görür, daha iyi teşhis eder ve kendi içinde daha hızlı çözüm üretir. Her şeyi merkezden beklerseniz, koskoca ülke kilitlenip kalır. Kaldı ki bunu çok acı ve büyük bir bedelle, 6 Şubat depremlerinde yaşadık. Bu kadar merkeze odaklı bir hükümet yapısı, tek noktadan karar alan bir devlet sistemi, o büyük depremin ilk sekiz saatinde, ilk yetmiş iki saatinde ülkenin kilitlenmesine neden oldu. Hiçbir şey yapılamadı. Bir yanda iş makineleri park yerlerinde bekledi, diğer yanda insanlar enkaz altında son nefesini verdi. Düşünün ki bir yangına müdahalede bile “Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatıyla bu yangına müdahale edilmiştir” deniliyor. Yani, yangın varsa bile sorumlusu belli, müdahale için talimat bekleniyor. Cumhurbaşkanı talimat versin de söndürelim deniliyor. Böyle bir devlet yönetimi olur mu?” diye konuştu.

“Demokrasinin En Büyük Zaafıdır”

Deprem gibi önemli konularda önceden hazırlık yapılması gerektiğini belirten Babacan, çözüm adımlarının yerelden hızla devreye girmesi gerektiğini söyledi. Babacan, “Aksine, yerel yönetimlerin etkisi sürekli azaltılıyor. Seçilmiş belediye başkanları ya kayyum atamasıyla ya da başka yollarla görevden alınıyor. Demokrasinin tam da yerelde uygulanması gereken hali, yerle bir ediliyor. Seçilmişlerin yerine atanmışlar getiriliyor. Bu, Türkiye’de demokrasinin en büyük zaafıdır ve derhal düzeltilmesi gerekir. Yerel yönetimler üzerindeki merkezi vesayet kaldırılmalıdır. Biz programımıza açıkça yazdık. Merkezi yönetimin vesayeti, yerel yönetimlerin üzerinden kaldırılacaktır. Bu noktada, finansman ve insan kaynağı yönetimi de çok önemli. Yerel yönetimler iş yaparken veya personel alırken fırsat eşitliği temelinde hareket etmeli. Her gelen belediye yönetimi sadece kendi partisinden eleman alırsa bu ne adil olur ne de doğru. Belediyelere personel alımı tamamen liyakate ve fırsat eşitliğine dayalı olmalı. Belediyeler, altyapı yatırımlarını yaparken ya da kamu kaynağı harcarken şeffaf, adil ve rekabetçi olmalıdır. Bizim programımızda yer alan en önemli konulardan biri de kamu ihale yasasının Avrupa standartlarına getirilmesidir. Avrupa Birliği’nin 28 ülkesinde uygulanan kamu ihale mevzuatını Türkiye’de de birebir uygulayalım diyoruz. Bu, bir ayda Meclis’ten geçer, üç ayda da uygulanmaya başlanır. İşte o zaman gerçek tasarruf sağlanır. Gerçek enflasyon düşüşü o zaman olur. Çünkü kamuda tasarruf olmadan enflasyon düşmez. Sadece faiz artırarak enflasyonu düşürmeye kalkarsanız, faize parasını koyan kazanır ama geniş halk kesimleri fakirleşir” diye konuştu.

“İktidar Artık Ülkeyi Yönetemez”

Muhalefet belediyeleri söz konusu olduğunda izinlerin zor çıktığını bazen hiç çıkmadığını finansman imkanlarının engellendiğini aktaran Babacan, kendisinin 11 yıl boyunca Türkiye’nin hazinesinin başında olduğunu hatırlattı.

Babacan, “Türkiye Cumhuriyeti Hazine'si ile belediyeler arasındaki ilişkiyi hep açık, şeffaf ve adil yönettik. Hiçbir belediyeye ayrıcalık tanımadık. Bazı AK Partili belediye başkanlarıyla bu yüzden sorunlar yaşadık. Bana gelip “Siz bizim bakanımızsınız ama bize ayrıcalık tanımıyorsunuz” dediklerinde şunu söyledim: “Ben bir partinin değil, devletin hazinesini yönetiyorum.” Bu yüzden tüm belediyelere eşit, adil ve şeffaf davranmak zorundayız. Yarınlara dair yaptığımız tüm çalışmalarda da aynı ilke ve prensiplere sadığız. Gerçekten yazık oluyor. Bazı belediye başkanlarının çektiği sıkıntılara bizzat şahidim. İş yapmak istiyorlar, hizmet üretmek istiyorlar ama bir bakanlık ilgilenmiyor, bir diğeri izin vermiyor, ya da başka bir yerden ödeneği kesiliyor. Yani işler yürümüyor. Mesela belediyelerin eski borçları var. Bu borçlar yeni mi? Hayır. Size somut örnek vereyim: Biz geçmişte iki kez, büyük krizlerden sonra tüm belediyelerin borçlarını yeniden yapılandırdık. Borçları Türk Lirası olarak dondurduk, uzun vadeye yaydık. İller Bankası gelirlerinden yapılan kesintileri de aylık belirli oranlarla sınırladık. Yaz aylarında bu kesintileri durdurduk çünkü yaz ayları yatırım dönemidir. Kesinti olursa yatırım yapılamaz dedik. Hiçbir partiyi ayırmadık. AK Partili ya da CHP’li olsun fark etmez, tüm belediyeler aynı şartlara tabi oldu. Ama son seçimden sonra ne yaptılar? Son 15-20 yılın ne kadar vergi ve prim borcu varsa, hepsini seçimden hemen sonra belediyelerden talep etmeye başladılar. Ve toplu şekilde. Arkadaşlarımız anlatıyor: “Silkeleyin şunları” talimatı gelmiş. Bu adalet değil. Bu hak değil. Siz sanıyor musunuz ki sadece bir belediye başkanını cezalandırıyorsunuz? Hayır. O belediye başkanını seçen yüz binlerce, bazen milyonlarca vatandaşı cezalandırıyorsunuz. Bu şu anlama gelir: Bana oy vermiyorsan cezanı çek. Bu cezalar belediye başkanına değil, o başkanı seçen vatandaşa kesiliyor. Ve bu, demokrasiye aykırıdır. Bütün bu konular Türkiye’de karmaşık hale geldi. Kötü yönetiliyor. Bu nedenle biz diyoruz ki: Bu işler ancak adaletle, hukukla ve şeffaflıkla çözülür. O yüzden yeni bir iktidar gerekiyor. Mevcut iktidar artık ülkeyi yönetemez hale gelmiştir. Mutlaka iktidar değişikliği gerekmektedir” ifadelerini kullandı.

Kaynak: Haber Merkezi

Etiketler :