Aşk ile Meşk



Sevdiğim müzik türlerinin başında halk türküleri gelir. Bir uzun havanın, bozlağın, mayanın, ağıtın, bir yanık türkünün verdiği lezzeti pek az müzik türünden alabiliyorum. Başka ülkelerin halk müziklerini de dinlemeyi seviyorum. özellikle insan sesindeki o doğallığı duymak, o insani ses titreşimlerini en yalın biçimiyle hissetmekten hoşlanıyorum.

Klasik Türk müziği kapsamında düşünebileceğimiz Osmanlı-Türk musikisi ise ben de bir görkem duygusu uyandırıyor. Bu müzik ile en sade insani duygular bile bir görkem zirvesine ulaşabilir.

Bu müzik türü, esas olarak Osmanlı-Türk kültürüne dayanıyor. Köklerini bu kültürde bulup orada yeşerip kök salmış. Bu müziğin öğrenilmesi, icra edilmesi ve nesiller arasında aktarılması Batı müziğine göre önemli farklılıklara sahip…

Osmanlı-Türk musikisinin Batı müziğine göre bazı ciddi teknik farklılıkları olmakla birlikte ana ayırım noktası temel öğretim yöntemi olan meşk üzerine kurulmuştur. Meşk, adının kökeninden kaynaklandığı üzere bir usta-çırak ilişkisidir.

20’nci yüzyılın ilk çeyreğine kadar klasik Türk musikisi öğretimi ve aktarımı “meşk” adı verilen yaklaşıma uygun olarak yapılırdı. Ama önce çoğu zaman yaptığım gibi; sözcüğün tanımından emin olmak için sözlüklerine başvuracağım. Mustafa Nihat özön’ün Osmanlıca-Türkçe Sözlüğü, meşk için “alışma için yapılan çalışma, alıştırma” karşılığını veriyor. TDK Sözlüğü’nde ise “Yazı veya müzikte alışmak ve öğrenmek içim yapılan çalışma” şeklinde bir karşılık var.

Meşk, eski kullanım biçimiyle bir öğretmenin aynını yapmaları için öğrencilerine verdiği yazı, resim veya benzeri örnek anlamına gelir. Müzik olarak düşündüğümüzde ise meşk, müzik parçasının ses ve saz olarak öğretmen ile birlikte söylenip çalınması demektir. Müzik meraklılarının zamanın ustalarından ders aldıkları mekânlara da “meşkhane” adı verilirdi.

Meşk, müzik öğretimi açısından oldukça basit bir yöntemdir. önce müzik parçasının sözleri öğrenciye yazdırılır, ardından öğrenci, ustanın çalıştırdığı örneği, doğru biçimde icra edinceye kadar tekrar ederdi. Burada doğruluk ölçüsü, hocanın icrasına benzetebilmekti.

Bir icracının başarısı, bir eseri doğru okuması kadar çok sayıda eseri ezberlemiş olması ile ölçülürdü. Osmanlı-Türk musikisi eserlerinin doğru biçimde ezberlenmesi aynı zamanda bunların kuşaklar arasında aktarılabilmesini de sağlıyordu. Bu öğretim modeline destek veren, özellikle 19’uncu yüzyılın ikinci yarısında basılmış ünlü güfte ve usul dergileri vardı. Klasik Türk musikisine meşke alternatif olarak Batı tarzı nota yaklaşımlarının girmesi, ancak 20’nci yüzyılın ilk çeyreği sonrasında gerçekleşmiş.

Zaman içinde meşk yönteminin bazı sakıncaları da görülmüştür. Bu yöntemde güfte ve usul işaretleri dışında yazı ve nota kullanılmadığı için bazı eserlerin kaybolup gitmiş olması şiddetle muhtemeldir. Kaybolmanın ana nedeni, meşkin dayanak noktasını oluşturan ezberleme (hıfz) yaklaşımıdır. örneğin o dönemde pek ilgi görmeyen eserlerin ezberlenmemiş ve aktarılmamış olması bir olasılıktır. Yine icrası çok zor olan eserlerin aktarılamamış olması ihtimali de yüksektir.

Meşk (hele aşk ile meşk), geleneksel kültürün ve sanatın bize bıraktığı özgün bir mirastır. Bu geleneksel kültür unsurunun hatırlanıp bilinmesinde yarar umarım. Eğer biraz ilginiz varsa; ister klasik, ister çağdaş bir müzik aletini çalmayı, bir müzik türünü icra etmeyi deneyin, müziği dinlemenin ötesinde icra etmenin keyfine varın. Muhtemelen birer usta olamayız, ama amatör icracılar olarak tat alabileceğimiz haz noktası da olsa gerek.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gürcan Banger Arşivi