Bilgelik ve tevazu

Önemli ve değerli olmak, toplumun vitrininde olmakla aynı şey değildir. Ne yazık ki günümüzde her türlü mal ve hizmet gibi insanın kendisi de bir reklâm ve pazarlama öznesi oldu. Hâlbuki yitirmekte olduğumuz geleneklere baktığımızda farklı bir durum gözlüyoruz. Tarihimizde ve geleneğimizde elle yazılmış zamanın değerli eserleri var. Zamanın bilge kişisi olan bir hoca efendi, bir kitap yazmış ama üzerine kendi ismini koymamış. Kitabın kendi fani bedenine ve ismine mal olmasından kaçınarak eserinin bir kamu malı olmasını istemiştir adeta.

Bu davranış, özenilmesi gereken bir tevazu örneğidir. Kendi eserini kamuyla paylaşacak kadar yüksek nitelikli gönüllülüktür. Ama bir yanıyla da kendi birikim ve deneyiminin hakkını vermektir. Kitabın üzerine kendi ismini yazmamakla bir yandan da “Nasıl olsa siz benim üslubumdan ve yazımdan tanırsınız” demektedir. Geleneksel kültürümüzün önemli bir parçası olan tasavvufun ruhu da –varlık ve yokluk anlamında– bu iki yönlülüktür aslında.

Bu anlayışı Fransız yazar André Maurois, “Büyük adam büyük olduğunu; fakat büyüklüğün küçüklük olduğunu bilir” diyerek bir başka biçimde vurguluyor

Farklılıklar ve karşıtlıklar birlikte öğrenilir. Siyah ve beyazı birlikte öğreniriz. Çünkü insanın yaşamı öğrenmesi, karşılaştırmalar üzerine kurulur. Eğer siyah ve beyazdan herhangi biri olmazsa diğeri de olmaz. Çünkü insan olarak farkları öğreniriz.

Müzik de böyledir. Müzik, notaların kendileri değil; notalar arasındaki farklılıktır. Müziği yaratan farklardır. Bu nedenle insanlığın düşünce serüveninde de siyah–beyaz karşıtlıkları sıklıkla bulunur. Şirazlı Sadi, meyve veren bir ağacın yükselmesini ifade ederken şöyle der: “Meyvelerle yüklü dal, başını yere koyar.” Düşüncenin ve duyguların olgun ve lezzetli meyveleri ile donanmış bir insanla birlikte onun olgunluğu ve alçakgönüllülüğü de büyür.

Doğa yasalarında da siyah ve beyazı birlikte bulmak mümkündür. Evren yasaları, maddenin iki temel eğiliminden söz ederler. Bu eğilimlerden biri, en kararlı hal olan katı hale dönüşmek; diğeri fizikte en kaotik (karmaşık ve özgür) hal olarak bilinen gaza dönüşmektir. Evren, bu iki eğilim arasında dengede durmaya devam eder. Bunun insana dair yorumu, sınır tanımaz yaratıcılık ile olgunluk mertebesi olan bilgelik arasındaki doğru etkileşim ve dengedir.

Benzer biçimde; özellikle Doğu felsefesi de kendini bu karşıtlık üzerine kurmuştur. Siyah ve beyaz –aydınlık ve karanlık– gibi ama daha düşünsel derinliğe sahip olarak ‘varlık ve hiçlik’ çelişkisi, Doğu felsefesinin ana temalarından biridir.

Alçakgönüllülüğün yüksek doruklarına ulaşabilmiş bilge kişi, “Ben! En çok ben! Daha fazla ben! En önde ben!” diye çığlık çığlığa haykırmaz; değerinin yaşamın kendi doğallığı içinde kavranacağını bilir –en önemlisi kendini bilir. Manchester Okulu’nun liberal fikirlerinden etkilenmiş olan, 19. yüzyılın İskoçyalı gazetecisi Samuel Smiles tevazu konusunu kendince şöyle yorumlar: “Büyük adam mı olmak istiyorsunuz? O halde işe aşağıdan başlayınız. Görkemli bir bina mı yapmak istiyorsunuz? İlk elde temelin mütevazı olmasına dikkat ediniz. Ama daha yüksek binalar için temel daha derine gömülmelidir. Sade bir alçakgönüllülük, güzelliğin tacıdır.

Küçük bir hatırlatma: Alçakgönüllülük iyidir. İyidir ama Fransız yazar ve düşünür Jean–Jacques Rousseau’nun dediği gibi “aşırı tevazuun da, gurur gibi kendisine özgü tehlikeleri vardır”. Bu tehlike ve tehditleri aşmanın yolu ise öncelikle kendini iyi tanımaktan ve haddini bilmekten geçiyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gürcan Banger Arşivi