Bilgi Çağında Eğitim

Bilgi çağı’nın en önemli özelliklerinden biri, üretim faktörleri arasına bilginin katılmasıdır. Bilgi önceki çağlarda da üretiliyordu. Bilimin kökleri, binlerce yıl öncesine dayanıyor. Ulaştığımız zaman diliminin en önemli özellikleri arasında bilginin üretim ve tüketim hızının artmış olması var. Bilgi üretiminde sayı ve çeşitlilik olarak büyük bir çeşitlenme ve ivmelenme olmasına rağmen bilginin eskime hızı da aynı oranda arttı.


 


Bilginin karakterindeki bu değişim, eğitimin okul dönemi ile yetinmeyip yaşamın tamamına genişlemesine neden oldu. Geçtiğimiz çağlarda okul bilgisi bir yaşam boyu yeterli olabilirken, bu çağda bilginin biteviye yenilenmesi gerekiyor. Bu durum yaşamın kendisini etkilediği gibi eğitim kurumlarının içerik ve biçimlerinde de değişimi zorluyor.


 


Teknoloji tarihine kısa bir göz atış bile yakın yıllarda dünyadaki toplam bilgiye yakın miktarda bilgi üretildiğini gösterir. üretilen veya elde edilen bilgi miktarı hayallerin ötesine geçmiş bir büyüklüktedir. Hiç kuşkusuz; bilgi ile birlikte karşı veya yanlış bilgi olarak açıklayabileceğimiz dezenformasyonda da ciddi artışlar var. Dolayısıyla ‘bilginin doğrulanmasının’ daha yüksek öneme sahip olduğu bir dönemi yaşıyoruz. Geçmişte bilginin miktarı sınırlıydı. Günümüzde ve geleceğe uzanan yolda bilginin miktarı ve çeşitliliğindeki artışın farkına vardık. Şimdi önemli olan, doğrulanmış bilgiye ulaşırken gerekli olanı süzgeçleyebilmek…


 


çağ değişirken zamana paralel olarak değerler de değişiyor. Eskiden daha az söz edilen kavramlar dillendirilmeye başladı. Diğer yandan insanlık olarak çağın gereklerine uygun yeni kavram ve kurumlar ürettik. örneğin iletişim, bu çağın önemli alanlarından biri olarak yaşamımıza yeni değerler getirdi. özgürlük, sorumluluk ve etik gibi kavramlardan daha fazla söz etmeye başladık. Binlerce yıldan beri söylemlerin içeriğinde bir özlem olarak yer alan demokrasinin yeni açılımlarını dile getiriyoruz. Motivasyon, değerlendirme veya özdenetim gibi kavramları daha sık kullanır olduk. Dünyanın ekonomik ve sosyal ilişkilerinin bizi getirdiği noktada rekabet sözcüğünü daha fazla kullanıyoruz. özetle; bu dünyada ayakta kalmak ve varlığını geliştirerek sürdürmek için kafamızı kuma gömerek bir kapalı köy ekonomisinde yaşamamız mümkün değil.


 


Yukarıda özetlediğim bu çerçeve, dünyanın hızına ve ivmesine yetişebilmek için eğitim sistemimizin, öğretme ve öğrenme anlayışımızın tüm boyutlarda değişimini zorunlu kılıyor. Yeni çağda insanımızı ‘eski çağın ilk mektebi’ mantığında gömülü bırakamayız. Eğitim sistemini, bir yaşam süreci olarak ele alıp tüm unsur ve ilişkilerine sürekli gelişme ruhunu özümsetmek zorundayız.


 


Dünün eğitimi, geleneksel yapıdaki okullarda uygulanan bir tür ‘kör öğretidir.’ Böyle bir eğitim anlayışı ile yaratıcı hayal kurmak, yenilikçi fikirler üretmek ve her boyutta sorumluluğu geliştirmek mümkün olmamaktadır. En azından; bu çağda geleneksel okullarda çağdaş beklentileri elde etmek mümkün değildir. Bu anlamda hangi yaş diliminde olursa olsun öğrencinin özgürce kendisini geliştirebileceği yeni eğitim ortamlarına ihtiyacımız var.


 


Bu ortamlarda bireylerin kendi motivasyon unsurlarını geliştirmelerine, farklı düşünebilme konusunda cesaretlenmelerine, kendileri ile ilgili bir özdenetim ve özdisiplin ruhu geliştirebilmelerine önayak olmak zorundayız.


 


Dünyadaki gelişmelere baktığımızda; yaşamın her alanının bir okul olmaya başladığını gözlüyoruz. Buna “yaşam boyu okul” diyebiliriz. “Okulsuz eğitim” de desek olur, çünkü giderek yaşamın kendisi okul oluyor. Eğitim ve bilgi, geleceğin yaşam alanlarında şimdiye kadar görülenden çok daha fazla ayırt edici temel niteliklerinden biri olacak.


 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gürcan Banger Arşivi