Bilim ve Teknoloji

Yaşadığımız çağın en önemli özelliklerinden biri; bilginin miktarının, çeşitliliğinin ve üretim hızının artıyor olması… Bildiğimiz dünya, yaşamının hiçbir döneminde bu denli yüksek değişim hızı yaşanmamıştı. Bilginin varlığı ve erişilebilirliği sorun olmaktan çıktı; gerekli ve yararlı bilgiyi filtre etmek önemli bir iş haline dönüştü.


 


Bilgideki bu değişim, geleneksel bilim algı ve tanımlamalarını da etkiliyor. Temel bilim dalları, hızla iç içe geçip çeşitleniyor. Yeni teknolojilerin gelişmesiyle birlikte yeni uygulamalar türetilmeye başladı. Karşılıklı etkileyen teknolojiler, yeni karışımlar oluşturuyor – mekatronik, nanoteknoloji, biyoteknoloji, biyo nanoteknoloji… Liste uzayıp gidiyor.


 


Geleneksel ekonomi ile ilgili olarak ilk öğrendiklerim arasında, sonsuz ihtiyaçlar ve kısıtlı kaynaklar çelişkisi gelir. İnsanların yaşamdan beklentileri arttıkça bu çelişki, çok daha çetin görünümlerde ortaya çıkmıştır. Daima daha iyisini bekliyoruz; ama kaynaklar da giderek azalıyor. Su, hava, toprak petrol... Dün sonsuz gibi duran pek çok kaynağın, artık birer sonu olduğunu biliyoruz.


 


Daha mı sağlıklı? Daha rahat ve kolay bir yaşam sürdürme çabası, beklentilerimizi artırdıkça artırıyor. O zaman çevremizdeki kaynakları çok daha verimli ve etkin kullanma düşüncesiyle karşı karşıya kalıyoruz.


 


Bildiğiniz gibi; biyoloji, canlıların yaşam bilimi… Teknoloji ise yapım yöntemleri, kullanılan araç ve gereçler, bunlara ilişkin bilgi anlamına geliyor. Biyoteknoloji deyince, canlı yaşam üzerine yapılan çalışmalara dayalı olarak yeni ürünler yaratılmasını ve bu ürünler için yeni pazarlar oluşturulmasını anlıyoruz.


 


Her proje, kendi parasını kazanmalıdır” biçimindeki malum evrensel yasa uyarınca biyoteknoloji, insanların sorgusuzca para harcayacakları alanları kendine hedef olarak seçiyor. Sağlık alanı bunlardan birisi... örneğin kanser hastalığı ile savaşa bağlı olarak insanın gen haritasının çıkarılması, biyoteknolojinin gözde çalışma konularından sadece birisi…


 


Biyoteknolojinin anahtar sözcüğü Ar-Ge... Bu sözcük, “araştırma ve geliştirme” sözcüklerinin kısaltılması ile oluşturulmuş. İngilizce “research and development” sözcüklerinin baş harfleri alınarak R&D ifadesi kullanılıyor.


 


Biyoteknoloji alanına ilgi duyan ve bu alanda çalışmalar yapan ülkelerin başında, bilimsel araştırma rekortmeni ABD geliyor. Japonlar hiç de geride sayılmazlar. Birçok proje, ABD ve Japonya ortak girişimi ile yürütülüyor. 2000’li yıllara yaklaşırken bazı Doğu Avrupa ve Doğu Akdeniz ülkelerinin isimlerini de biyoteknoloji alanında duymaya başladık.


 


Sözünü ettiğimiz bu alanda, bilim adamı ve yetişmiş araştırmacı bulmak pek kolay değil. Her ülkenin gözü, bir diğerinin uzmanında... Karşılıklı bir beyin göçü trafiğidir gidiyor. ABD ve Japonya gibi ülkeler Brezilya, Arjantin ve çin gibi ülkelerde eğitim programlarını etkileyerek oralarda biyoteknoloji alanında ortak programlar çerçevesinde kendi ihtiyaçları olan yeni insan gücünün yetiştirilmesine vesile oluyorlar.


 


Biyoteknoloji alanında çalışmalı mıyız? Hiç kuşkusuz, evet… Tarım, hayvancılık, ormancılık ve su ürünleri üretiminden söz ediyorsak, bu alanda çalışmak Türkiye için kaçınılmazdır. Değerlendirebilirsek muhtemelen kırsal kalkınma sorunlarımızın çözüm anahtarlarından birisi, biyoteknoloji olabilir.


 


ülkemizde bu alanda yapılan çalışmalar, çok yenidir ve henüz başlangıç aşamasındadır. Orta öğretimde biyoloji ile başlayarak, şu an için üniversitede lisans sonrasında biyoteknolojiyi hedefleyen ve özellikle uygulamalı olarak daha fazla öne çıkaran, gelişkin bir öğretim müfredatı yapılanması gündemimizde olmalı.


 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gürcan Banger Arşivi