Bir Gelecek Hayal Etmek

Geleceği hayal ettiğimde ilk olarak geleceği tasarlamak ve onu sahiplenmek fikri takılıyor aklıma. Onu düşünme ve hissetmeyi geleceğin yaşanacağı dünyayı ve yaşam çevresini sahiplenmek olarak algılıyorum. Dolayısıyla daha iyi bir geleceği tasarlayabilmek için insanın önce kendini dünyaya ait hissetmesi gerekiyor.


 


Bir yandan kendini dünya olgusu içinde algılarken diğer yandan da dünyayı kendine ait hissetmek durumunda… Ancak kendini dünya ile hemhâl bulabilen insan geleceğin sorumluluğunu duyabilir. ‘Dünya’ dediğim ise korunması ve geliştirilmesi gereken her şey olabilir.


 


Dünya hakkında sorumluluk hissetmek, aynı zaman insanın dünyanın yapılanmasında, örgütlenmesinde ve yeniden kurulmasında yer almayı gerektirir. Dar bir çevrede alışılmış bir yaşam, insanı mutlu edebilir ama bu durum, kişinin insan olmaktan kaynaklanan sorumluluğunu yerine getirdiğini göstermez.


 


Bazı zamanlarda kendimizi gözden geçirmek için geri çekildiğimiz dinlenme anları olabilir; ama bu örnekler, kendimizi dünyanın gelecek sorumluluğundan sıyırmamız olarak algılanıp yorumlanamaz.


 


Geleceğin, dünyanın ve yaşam çevresinin sorumluluğunu duymak, bir yandan da farklı olabilme cesaretini gerektirir. çünkü yeni bir dünya kurma özlemi ciddi anlamda bir cesaret, azim ve gayret işidir.  Tüm bu özelliklerin uzağı görmeye kolaylaştıran vizyoner bir anlayış ile bütünleşmesi gerekir.


 


Bu özelliklere sahip bir kişi, yaşamın her alanında dünün izlerini ve bugüne uzanan belirtilerini tespit ederken, bunları geleceği tasarlamak için yapıtaşları olarak kullanır. Dünün değerini bilir ama düne saplanıp kalmaz. Bugünü olabilen en iyi şekilde yaşar ama geleceğinin bugünün gerçeği içinde türeyeceğini de iyi bilir.


 


Gelecek konusunda öngörüleri olanları izlediğimizde; bugüne kadar yaşanmış değişimin en büyük ölçeklisi karşısında olduğumuzu ifade ettiklerini görüyoruz. İyiler ve kötüler, olumlular ve olumsuzlar her an daha sert, daha karmaşık ve müdahale etmesi daha zor biçimde yaşanıyor. Böyle bir ortamda geleceği tasarlamak veya en azından geleceğin oluşumuna katkıda bulunmak çok daha zor hale geliyor.


 


Gelecek tasarımcılığını, zorunlu olarak dünyayı şekillendirmek olarak anlamamak gerekir. Geçmişten geleni geleceğe izdüşürüp öngörülerde bulunmak veya gelecek üzerine senaryolar kurmak dünyayı ve yaşamı daha iyi anlamamız için modeller yapmaktır. Böylece güncel karmaşası içinde bize anlaşılmaz gelen pek olay ve sürecin kavranabilir hale gelmesi mümkün olur. Felaketlere daha hazırlıklı olabiliriz, karşılaştığımız olağanüstü durumları tehdit olmaktan çıkarıp fırsata dönüştürebiliriz.


 


Dünyada yaşamın yerel ve bölgesel anlamda daha içe kapalı olduğu zamanlarda olup biteni kavramak çok daha kolaydı. Küreselleşmenin unsurları, her ekonomik, sosyal ve kültürel sürecin çok daha fazla aktörden etkilenmesini sağlıyor. Bir sürecin çok fazla girdisi olduğunda ise bunu açıklayabilecek modeli kurabilmeyi zorlaştırıyor. Belki de geleceği modelleme ve tasarlama sürecinin cesaret gerektirmesi ağırlaşan bu şartların bir sonucu olarak ortaya çıkıyor.


 


Her olayda ve süreçte aktörlerin ve paydaşların sayısının ve çeşitliliğinin artıyor olması, aynı zamanda gelecek tasarımında ortak payda kavramının önemini daha fazla ortaya çıkarıyor. Kendi toplumumuz açısından baktığımızda; gerçekten geleceğe uzanan yolda uzlaşma, ortak payda ve barış gibi kavramların bizim açımızdan özel önem ve değere sahip olduğunu daha iyi fark ediyoruz.


 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gürcan Banger Arşivi