Covid-19, Küreselleşme, Kentleşme

Küreselleşme ve buna bağlı olarak kentleşme konusunda oluşan algı adeta ikinci bir yolun var olmadığı ya da geriye dönüşün imkânsızlığı şeklindeydi. Dünya yaşamı Covid-19 krizi ile nispeten düzgün gibi görünen akışında bir kırılma yaşadı. Salgın ile birlikte gelecek öngörüleri, küreselleşme ve kentleşme eğilimlerinin tersine dönerek ülkeler ve insanlar arasındaki mesafenin artacağı yönünde oluşmaya başladı. Bu görüşler strateji ve planlara yansıyarak daha güvenli, dirençli ve dayanıklı yaratabilir mi? Kişiler, kuruluşlar ve ekonomiler daha az tüketime, biraz daha düşük refaha, ama daha istikrarlı bir dünyaya razı veya ikna olur mu? Yoksa çok yönlü ve boyutlu açgözlülüğün hegemonyası sürer mi?


1980’lerden bu yana küreselleşme ve kentleşme, dünyada ekonomilerin ve sosyal yaşamın şekillenmesinde en etkili güçler arasında ilk sıralarda yer aldı. Giderek küresel özellikler kazanan kentler ticaretin büyük kısmını yaparken, değerin daha fazla kısmı kentlerde üretilmeye başladı. Bu değişime kent nüfuslarının önlenemez artışı ve yarattığı yoğunluk önce neden, sonra sonuç olarak eşlik etti.


Covid-19’un yarattığı kırılma, –şimdiden oranları belirlemek zor olsa da– bu iki eğilimi tersine çevirerek bir yandan birim yerleşim alanında yoğunluğu azaltırken, hem ülkeler hem de insanlar arasındaki mesafeyi çok boyutlu olarak artırabilir. Bu durumu; daha az yoğun ofisler, bir işletmenin fonksiyonlarının farklı mekânlara dağıtılması, fiziksel mekânla sınırlı eğitim modellerinin değişimi, sosyal göçlerin önlenmesine yönelik girişimler ve değişik nedenlerle oluşabilecek ülkeler arası insan trafiğinin farklılaşması vb. gibi değişik biçimlerde yorumlayabiliriz.


Küreselleşme karşıtlığı yeni bir konu değil. Bu karşıtlığın siyasal veya ideolojik boyutlar dışında da örnekleri var. Sıklıkla devletlerin birbirlerine yönelik –pazar ve güç paylaşımı kökenli– ambargo uygulamaları, büyük ekonomilerin yayılmacı tutumları, küresel ölçekte dış kaynak kullanmanın sürdürülebilirliği konusundaki kuşkular zaten küreselleşmenin önünde engeller gibi durmaktaydı. Dünyanın siyaset gündemine göz attığımızda küreselleşme karşıtlığının veya bununla ilgili endişelerin milliyetçilik eğilimlerini artırıyor olması şaşırtıcı değil. Artık toplumlar kendi evlerinde güvenli, istikrarlı ve imkânlar ölçüsünde kendine yetebilir olmayı çok daha fazla önemsiyorlar. Bu dalganın ne denli yükseleceğini Covid-19 sonrası dönemde göreceğiz.


Küreselleşmenin iş dünyası açısından ana savunu noktalarından biri; üretim maliyetlerinin düşmesi, mal ve hizmet tedarik etmenin kolaylaşması ve seçenekli hale gelmesi, dünyanın herhangi bir yerindeki mal ve hizmetlere ulaşmanın kolaylaşması ve çok yönlü bilgi paylaşımı idi. Eğer küreselleşme eğiliminde dikkat çekici ölçüde zayıflama olursa, ortaya çıkacak sonuç yukarıda sayılanların tam tersi şeklinde gerçekleşecek demektir. Özet olarak bu da tedarik zorlukları, yükselen fiyatlar, küresel ölçekte daha sıkı bloklaşma, çok aktörlü işbirliğinin azalması ve uluslararası çatışma potansiyelinin artması anlamına gelebilir.


Kentleşme konusuna dönelim. Covid-19 salgınından en fazla etkilenen olgulardan biri, büyük ihtimalle alışageldiğimiz kentleşme eğilimi olacak. Yakın zamana kadar insanlar ekonomik fırsatlar yanında albenili kentsel yaşam tarzı içinde kentlere doğru aktılar. Salgın dönemi ise o çekici kentsel yaşamın daraldığı, kentte yaşamının daha fazla riskler içerdiği bir dönem oldu.


Salgın sonrasında insanlar kalabalık ulaşım araçları, kafeler ve restoranlar, tiyatrolar ve stadyumlar, süpermarketler ve ofislerden daha fazla uzak durmayı isteyecekler. Salgın öncesinde kentin kalbi olan dış ve iç mekânlar artık kalabalıklar büyük sağlık riskleri anlamına geliyor. Kentlerden kaçma imkânına sahip insanlar bunu gittikçe daha fazla yapma eğiliminde olacaklar. Kentten ayrılma imkânı olmayan insanlar ise kendilerini daha fazla risk altında hissedecekler, kentin öznesi olan kalabalıklar ile temaslarını azaltacaklar.


Kentler konusundaki tanımsal savlardan biri, ekonomik üretimin ve büyümenin bu tür yerleşimlerde gerçekleştiği yönünde idi. Ekonomik istatistikler de bunu doğruluyor. Ayrıca kentler bilimin, teknolojilerin, araştırma ve geliştirmenin, tasarımın, ürün geliştirmenin merkezleri olarak geliştiler. Bu durumun kentlerden uzaklaşarak gerçekleştirilmesi için yeni modeller gerekecek. Belki de yeni kentsel normalin yaratılması sürecinde bu sayılan alanlarda gerilemeler yaşanabilir. Kentlerin küçülmesinin, kültürel canlılığı ve çeşitliliği azaltmaktan kentte biriktirilmiş sorunları kent dışı alanlara taşımak gibi kadar başka olumsuz etkileri de olabilir. Özetle; kentsizleşme gibi bir durum, Covid-19 salgınının sonrasının önemli gündem maddeleri arasında yer alabilir.


Covid-19’a tepki olarak gösterilen aceleci tutum ve davranışlar, uzun vadedeki derin maliyetleri gözden kaçırmamıza neden olabilir. Mevcut şekliyle küreselleşme ve kentleşme, Covid-19 sonrası bir dünyada öngörmemiz gereken zorluklar yaratıyor. Bu eğilimleri kolaycı bir anlayışla tersine çevirmeyi hedeflemek yerine her kişi, kuruluş, kesim veya toplum için sürdürülebilir stratejik çözümlere ihtiyaç var.


 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gürcan Banger Arşivi