Değişen dünya algısı

Son yıllarda yaratıcılık ve yenilikçilik kavramları, günlük konuşmalarımızda daha fazla yer almaya başladı. Ekonomik işletmelerden sivil toplum kuruluşlarına, kamunun değişik yapılarından bireylere kadar çok yaygın biçimde yaratıcılığın ve yenilikçiliğin öneminden söz ediliyor. Bu yönelimin altında modernizmin katı kalıplarının kırılması ve bireyin öneminin artması çabalarının etkisi var. Bu arada kapitalizmin yeni olanı pazarlayarak kendi katma değerini artırma eğilimini de gözden kaçırmamak lazım.

Kesin olan bir nokta var ki; hızla katı kurallar esniyor. Deyim yerindeyse beynin bugüne kadar girilmemiş kıvrımları ciddiyetle araştırılmaya çalışılıyor. Tabu olan kavramlar konuşulmaya başlandı ve yasaklar, giderek daha derinlemesine sorgulanıyor. Bir yandan tabuları aşmak isteyen güçler, katılığı esnetme çabası içindeyken; diğer yandan bugünü dün gibi yaşamak isteyen güçler de değişimin çarkını geriye çevirme uğraşısındalar. Özetle; tüm karşı duruşlara rağmen küresel ölçekte bir esneklik anlayışı ile kuruluşların yapısal esnekliği, bireysel ve kurumsal yaşamımızda daha fazla yer almaya başladı.

Dünyanın önemli bir bölümü, çift kutuplu küresel siyasetin ortadan kalkışını alkışlarla karşıladı. Şimdilerde daha iyi kavranıyor ki; sorun, kutup sayısından kaynaklanmıyor. Günümüzde giderek yükselen uluslararası istikrar ve barış arayışları bunun bir ifadesi olarak görünüyor. Geçmişte meydana gelen silahlı çatışmaların, işgallerin ve baskıların sorumlusu olarak çift kutuplu dünya kabul ediliyordu. Bugün durumun böyle olmadığı ve barış talebinin farklı biçimde yeniden kurgulanması gereği ortaya çıktı. Bugün mevcut olan küresel yapılanma, sorunları aşmak için yeterli olmuyor. Bu çağda yeni bir küresel anlayış ile yeni bir yapılanma biçimine ihtiyaç duyuluyor.

Yaşadığımız bu çağda işleri zorlaştıran bir başka özellik daha var. O da; değişimin hızının yükselmesi ve içeriğinin farklılaşıyor olması… Bu durum, hem birey olarak bizi hem de dâhil olduğumuz topluluk ve kuruluşları etkiliyor. Birincisi; bilgi üretimindeki ivmelenme, biteviye yeni öğrenmeleri zorunlu kılıyor. Eğitim, okulda yaşanan bir süreç olmaktan çıkıp yaşamın tamamına yayılması gereken bir olgu haline dönüştü. İkincisi; bir yandan uzmanlık alanları keskinleşirken, diğer yandan sorun ve çözümler, çok bilimli ve disiplinli olmaya başladı. Dolayısıyla dünyayı ve gelişmeleri sürekli izler hale gelmeden değişimi yakalayıp gelişmelere müdahale etmek mümkün olmuyor. Sürekli eğitim algısını edinmemiş birey, kurum ve toplumları zor bir gelecek bekliyor.

Daha önce de ifade ettiğim gibi; bu çağın pek çok ismi var. Bunlar arasında bu zaman dilimini iyi anlatan ifadelerden birinin Ağ Toplumu Çağı olduğunu düşünüyorum. Bilişim, iletişim ve lojistikteki hızlı gelişmeler nedeniyle kültürler arası iletişimin hızlandığını ve genişlediğini gözlüyoruz. Bunun insanları yakınlaştırmak gibi bir önemi var. Ama baskın olan Batılı kültürün yaygınlaşması ile yerel değerlerin yok olduğu ve kültürel aynılaşmanın yok edici etkilerinin gözlendiği bir çağı da yaşıyoruz.

Doğrusu; yaşadığımız dönemin ilginç bir zaman dilimi olduğunu söylemek lazım… Çünkü bir yanıyla ayrımcılığa karşı mücadele ile farklılıklara saygı ve hoşgörü anlayışı genişlerken, diğer yandan da farklılıkların bilerek veya bilinçsizce yok edildiğini gözlüyoruz. Belki de bu, her olgunun bir karşı olgu yaratması ile ilgili bir gerçek. Ama kesin olan şu ki; bu özel alanda da siyah ve beyazı birlikte yaşıyoruz.

Örneğin farklı uygarlıklar ve kültürler arasında iletişim çabaları geliştirilme çabaları verilirken, uygarlıklar arası çatışma çığırtkanlığının da yüksek sesten dillendirildiğini izliyoruz. Her halükârda bir nokta konusunda emin olmalıyız. Yeni çağı iyi anlamak için yakından izlemek gerekiyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gürcan Banger Arşivi