Halka yakın yönetim

Genel olarak yereldeki yönetimler, özelde belediyeler halka en yakın olan yönetim yapılanmaları olarak kabul edilir. Merkezi yönetimin ülkenin başkentinden gerçekleştirildiği düşünülürse; gerçekten de yerel yönetim, fiziksel uzaklık olarak halka en yakın olan yönetim unsurudur. Ama genelde bu konuda ciddi bir hata yapılmaktadır. Örneğin belediyelerin vatandaşlara fiziksel yakınlığı doğrudur ama yakınlıkta doğru olan fiziksel olan değil, sosyal olandır.

Bugün sosyal sistemleri, kuruluş ve onu kuşatan çevresi olarak düşünebiliriz. Örneğin ekonomik bir işletmenin çevresinde müşteriler, rakipler, tedarikçiler ile devlet ve benzeri kuruluşlar vardır. Bugünün anlayışı, türü ne olursa olsun kuruluşun çevresi ile olan etkileşimini nicelik ve nitelik olarak artırması üzerine kurgulanmıştır. Yerel yönetimin çevresinde bulunan en önemli unsurun vatandaşlar olduğu düşünülürse; sosyal olarak en yakın olunması ve iletişim kurulması gereken kesimin de yurttaşlar olduğu anlaşılır. Özet olarak; yerel yönetimler, vatandaşlara sosyal olarak ve hizmet açısından yakın olabilmeyi başarmalıdır.

Halka yakın yönetim anlayışı; bir diğer açıdan söz konusu yerleşimde kaynakların vatandaşlara eşit yararlanma imkânı sağlaması ile gerçekleşir. Eğer kente yapılan yatırımlardan halkın ancak bir bölümü yararlanabiliyorsa; bu durumda yerel yönetimlerin, halkın bir bölümüne yakın, diğer bölümüne ise çok uzak olduğunu söyleyebiliriz. Yine kentteki hizmetlerin yarar sıralaması; halkın adil kullanımından önce küresel şirketlere, rantçılara veya kimi özel şirketlerle bazı ayrıcalıklı kişilere öncelik tanıyorsa; bu durumda da yerel yönetimin halka yakın olduğunu söylemek mümkün değildir.

Kent içinde yapılmış bir sağlık, kültür, sanat veya spor tesisinin bulunması, hiç kuşkusuz kentin toplam değerini yükseltir. Ama kentli vatandaşların bir bölümü, bu tesisin kapısına dahi erişemiyorsa veya eriştiği halde içeriye girip imkânlardan yararlanma şansı bulamıyorsa, tesisin yarattığı değer, sanallıktan öteye geçemez.

Küreselleşmenin kentleri hızla ön plana çıkardığı son yıllarda dikkati çeken gelişmelerden biri, kentlerin yabancılar için bir vitrin haline dönüştürülmesi eğilimidir. Kentlerin orada yaşayan vatandaşlara ait olduğu adeta unutulurken, ‘yabancılar ve turistler için düzenlenmiş kent’ düşüncesi yaygınlaşmaya başladı. Kentlerde yabancıların beğenisi adına yapılan yatırımların beklenen ölçüde parasal geri dönüşe yol açmadığını da söylemek mümkün. Yapılan birim yatırıma karşılık yabancılardan kazanılan birim getiriyi (marjinal getiriyi) hesapladığımızda; hiç de iç açıcı sonuçlar görülebileceği inancında değilim. Bunun ana nedeni, projelerin halkın yakın sosyal yararlarından daha çok, yabancıların beğenisine bağlı olarak yerel yöneticilerin bekasına ve ikbaline endekslenmiş olmasıdır.

Eğer kent yönetimi, başarısını sosyal hizmet yakınlığı ve hizmet sunmada adalet ilkeleri üzerine kurmazsa karşımıza çıkacak olgulardan biri, kentin dış mahalleler, yoksul varoşlar ve cazibeli kent merkezi olarak bölümlenmesidir. Böylece bir yandan varoşlarda yaşayan ve kentin merkezinde oluşan çekim ve hizmet alanlarına erişemeyen bir halk tabakası meydana gelirken, diğer yandan da kentin sadece merkezden oluştuğunu sanan, sosyal miyopi sahibi bir elit tabaka oluşur. Bu durum, kentte çatışan çıkarlar yaratmak ve kenti bir güvensizlik denizi haline getirmek adına çok tehlikeli bir süreçtir.

Özetlersem; yerel yönetimler, halka fiziksel olarak yakın olmayı başarırken, hizmete erişim sürecinde sosyal adaletin sağlanması ve hizmet kalitesi açısından da başarılı olmak zorundadır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gürcan Banger Arşivi