Her alanda yaşam boyu eğitim

Eğitim ve öğretimden söz ettiğimizde; muhtemelen ilk elde aklımıza okulda ders olarak aldığımız fen bilgisi, sosyal bilgiler, fizik, kimya, matematik, müzik veya beden eğitimi gibi konular gelir. Bunların pek çoğu da okul sonrasında belleğimizden buharlaşıp gitmiştir. Belki de bu nedenle okulda öğrendiğimiz pek çok konunun ‘gerçek yaşamda’ hiçbir işimize yaramadığı iddiasında bulunuruz. Bunda değişen oranlarda doğruluk ve yanlışlık payı vardır.

Eğer bilginin en önemli üretim faktörlerinden biri olarak kabul edildiği bir çağda yaşıyorsak, bu bilginin nasıl ve nerede edinildiği konusuna da yakından bakmamız gerekir. Eğer yaşayabilmek için ihtiyaç duyulan bilgi miktarı artıyor ve çeşitleniyorsa, eğitim sistemlerinin de kendini bu yeni duruma adapte etmesi gerekir. Bu bağlamda okullardaki yeni yapılanma ihtiyacını da göz önünde tutmak kaçınılmazdır.

Pek çok ülkede zorunlu temel eğitim yıl olarak farklı şekillerde uygulanıyor. Türkiye’de bu sürenin 12 yıla çıkarılmasının üzerinden çok fazla zaman geçmedi. Hiç kuşkusuz; okulun süresi, eğitim gibi ciddi bir konunun sadece bir boyutudur. Diğer yanları ise bu süre içinde verilen eğitimin çeşitliliği ve içeriğidir. Geleceği kuracak olan kuşakların bu eğitim sürecinin sonucunda belirlendiğini düşündüğümüzde; okullaşma oranı kadar okulun süresi ve eğitim müfredatı konusuna önem vermemiz gereği bir kez daha ortaya çıkıyor.

Bilgi Çağı’nın bir diğer özelliği, küresel sürecin özelliklerine de bağlı olarak bilginin hızlı üretilmesi ve benzer bir hızda tüketilip eskimesidir. Bu nedenle bu çağda okul eğitimi bireylerin yaşam başarısı için yeterli olmamaktadır. Yaşadığımız dönemin gereği, bireylerin ve kuruluşların bilgi birikimlerini biteviye yenilemeleridir. Bu durum, yaşamın kendisinin sürekli bir eğitim ortamı haline gelmesini zorunlu kılıyor. Dolayısıyla okul dışında kalmış olan yurttaşların yaygın eğitim mekanizmaları ile kendilerini geliştirebilecekleri ortamların yaratılması gerekiyor. Bu konuda –bilinen uygulamalar dışında devlete, yerel yönetimlere, sivil toplum kuruluşlarına ve özel girişime yeni görevler düşüyor.

Hiç kuşkusuz; yaşam sadece fen bilgisi ve sosyal bilgilerden oluşmuyor. Örneğin geçmişte politikacıların işi olarak görülen bazı alanlar, bugün sıradan yurttaşların ilgi ve etkilenme alanı içine girdi. İnsan hakları, yurttaşlık hakları, katılma hakkı veya demokrasi gibi kavramlar giderek insan yaşamının bir parçası haline geldi.

Eğer insanın yaşamına etki eden bir alan varsa, bu alanla ilgili bir eğitim-öğretim süreci de olmalıdır. Günümüzün okullarında ve yaygın eğitim mekanizmalarında sosyal ve sivil yaşamın unsurları olan konular da müfredat olarak yer almak zorunda. Örneğin gelişen ve değişen yönleriyle birlikte demokrasi ve insan haklarının ilköğretimden üniversiteye, yerel kurslardan yaygın halk eğitimine kadar her düzeyde yer almasını zorunlu görürüm. Belki de; öncelikle bu eğitimin muhatapları ve katılımcıları siyasetçiler ile bürokratlar olmak durumundadır.

19’uncu yüzyılda yaşamış bir Fransız politikacı, düşünür ve tarihçi olan Alexis de Tocqueville’in anlamlı bir söyleyişi var: “Demokratik toplumlar içinde her yeni kuşak, yeni bir halktır.” Bu özdeyişin bize hatırlattığı birkaç temel konu var. Kaçınılmaz biçimde demokrasi kültürümüzü genişletmeliyiz. Bunun için eğitime ihtiyacımız var. Genişleyen kültür ise yeni kuşaklar için yeni açılımlara gerek duyuracak. Bu durumda da eğitimin değerini karşılayacak yeni atılımlara birkaç kat daha fazla önem vermeliyiz.

Özetle; yaşamda bize gerekli olan her unsur, artık yaşamın her alanında eğitim konusudur. Okulda veya okul dışında… Eğitim, üretim içindir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gürcan Banger Arşivi