Kendimizi Değiştirmek, Dönüştürmek

Günlük yaşamın giderek artan koşuşturması içinde bazı becerileri geliştirmeye fırsatımız ya da imkânımız olmuyor. Hatta bazı eksikliklerimizin farkına bile varamıyoruz. Yoğun bir günün koşuşturmasından sonra ne o gün yaşadıklarımıza bir göz atmak, ne de olup bitenin bizi ne biçimde etkilediğini görmek mümkün oluyor.

Çocukluğumuzun en eğlenceli günlerinde sıkıcı okul günleri başlıyor. En azından sokakta oynamanın keyif olduğu eski zamanlarda böyleydi. Neden sıkıcı dediğimi merak edebilirsiniz. Bir meslek kuruluşunda yönetici olduğum eski zamanlarda yen yapılan bir okulun açılış törenine katılmıştım. Okula şöyle bir uzaktan baktığımda aklıma gelen şuydu: “Acaba” dedim kendi kendime, “İlköğretim çağında bir çocuk uzaktan bir hapishaneyi andıran bu okula severek, neşe içinde gelir mi?” Doğrusu; ben çocuk olsam bu görünüm karşısında kendimi pek iyi hissetmezdim. Özetle, okul binalarının neden daha sevimli ve albenili olamadığı aklımda hep soru işaretidir. Böyle bir tercihin, maliyeti mevcuda oranla fazlaca artıracağı kanaatinde değilim. Çocuk, okulu ve öğrenmeyi sevmeli.

Sonra kalabalık sınıfları aklıma getirdim. İçim biraz daha karardı. Geçim sıkıntısı içinde olan bir öğretmen çocuklara karşı ne kadar neşeli olabilirdi ki... Muhtemelen maddi zorlukları yüzünden son satın aldığı kitap hangi yıllarda kalmıştır diye geçirdim içimden. Kendi okumamış olan çocuklara önerebilir miydi? Eminim, bir öğretmenin önerebileceği kitaplar da berbat bir mevzuatla kısıtlanmış olabilir. Tarih ve biyoloji kitaplarının yaşadığı sansür geliyor aklıma.

Eğitim sistemi denilince aklıma hep sirk veya hayvanat bahçelerindeki aslan kafesleri gelir nedense. Çocukları okul dediğimiz bu kafeslere kapattığımızı, uzaktan verdiğimiz gıdalarla besleyip büyüttüğümüzü, sonra da kendi varlıklarını sürdürsünler diye yaşam denen ormana salıverdiğimizi kurgularım kafamda.

Benim içim daraldı aklımdan bunlar geçerken. Ama bu vesile ile çocukluğumuzda edinebileceğimiz neleri kaybettiğimizi hatırlama fırsatı oldu.

Anne ve babamızdan kalıtsal olarak aldığımız bazı özelliklerimiz var. Ama karakter yapımızı oluşturan niteliklerin önemli bir bölümünü çocukluğumuzda ediniyoruz. Bu karakter özellikleri içimize o denli siniyor ki, ilerleyen yıllarda bunların varlığının veya yokluğunun farkına bile varamıyoruz.

Kendimize ve belki de çevremize o kadar alışmışız ki, sanki başka bir durum mümkün değilmiş gibi yaşamın içinde daima aynı yönde akıp gidiyoruz. Ne kendimizi ne de başka insanları yaşamın doğrucu aynasında görmek için yeterli çabayı göstermiyoruz.

İnsanın kendisini değiştirebilmesi için önce kendisini fark etmesi gerekli. Bu amaçla okumak, yakın ve samimi insanların görüşlerine başvurmak yararlı olabilir. Ama öncelikle olumlu ve niyetli olmak gerekir.

Karakterimiz hakkında eleştiri anlamına gelebilecek tespitleri kaldırmak zor olabilir. Herkes kırılgandır. Siz biraz daha kırılgan olabilirsiniz. Ama olumsuzluklarınızı tespit edip daha mutlu bir başlangıca adım atabilmek için sabırlı ve gayretli olmak gerekir.

İlk elde hangi becerilerimizi elden geçirmeli ya da hangilerini edinmeyi denemeliyiz? Belki de böyle bir sıralamayı bulmaya çalışmadan, bir tanesini geliştirmek üzere yola çıkmalı. Resim yapmak için ressam, bir enstrüman çalmak için virtüöz, öykü yazmak için usta yazar olmaya gerek yok. Günün imkânları pek çok beceri gelişimini kolaylaştırıyor. Herkesin kendi zevki ve keyfi için yapabileceği bir seviye mutlaka vardır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gürcan Banger Arşivi