Kenti Yok Eden Kentleşmeden Kurtulmak



Yaşanan doğal felaketler biteviye kent meselesini hatırlamamıza vesile oluyor. Dünya geneline baktığımızda; artık kuşku duyulmayacak derecede netleşmiş küresel yönelimlerden birisinin kentleşme olduğunu söyleyebiliriz. İnsanlar büyük bir hızla çalışmak, iş kurmak veya sadece yaşamını sürdürmek üzere kentlere akıyor. Kentleşme ve buna eklemlenmiş göç olgusunun öngörülebilir geleceğin oluşmasında etkili olacağını görüyoruz.

Anlamak ve açıklamak için yönelimleri fark etmek, başka etki ve faktörlerden ayırmak yararlı olur. Ama geleceği öngörmek için çoğu zaman birden fazla yönelimi ilişkilendirmek ve birlikte yorumlamak gerekebilir. Diğer yandan yaşadığımız çağın ve öngörebileceğimiz geleceğin bir diğer önemli yöneliminin teknoloji olacağını kavradık. Böyle bir durumda kentlere bakarken kentleşme olgusunu teknolojideki gelişme ve yönelimlerle birlikte düşünmek önümüze yeni sorular ve açılımlar koyabilir.

Kentleşme olgusunun mega kentlere doğru ilerlediğini izliyoruz. Dünyanın pek çok bölgesinde mega kent örneklerini görmeye başladık. Bir sistemin mega ölçekte büyümesi, onunla ilgili sorunların da farklı ve daha büyük bir ölçeğe taşınması anlamına geliyor. örneğin pek çok örnekle birlikte küçükten büyüğe doğru evrimleşmiş mega kentlerdeki iyileştirme, geliştirme, onarım ve bakım hizmetlerinin onu yeniden yapmaktan çok daha maliyetli olduğunu öğreniyoruz. Acaba bu tür sorunların çözümü için teknoloji bize yardımcı olabilir mi? Yoksa farklı yaklaşımlar mı geliştirilmeli?

Bilişim teknolojisi temelli çözümlerin kentli vatandaşların yaşam kalitesini ekonomik verimliliğini artıracağını düşünüyoruz. Böylece kaynakların kişi başı tüketimi azalırken yaşam çevresindeki bozulmanın düşürülebileceği öngörülüyor. Bu beklentinin gerçekleşeceğine inanabiliriz, ama aşırılaşmış tüketim eğilimlerine baktığımızda sürdürülebilirliği konusunda çok emin olmak mümkün değil.

Mevcut aşırı sıkışmış, yoğunlaşmış kentleri iyileştirmeye çalışmak yerine imarı daha baştan tasarlanmış yeni kentler mi üretmeliyiz? Böyle bir tasarım anlayışı ile yeni teknolojik olanakları o kentte yaşayacak insanların yararlanmasına adil olarak sunabilir miyiz? Kendime böyle bir soru sorduğumda hemen ardından zihnimde “Mevcut ama iyileştirilmesi, onarılması ve sürdürülmesi açısından ‘artık imkânsızlık noktasına varmış’ kentsel yerleşimleri ne yaparız?” beliriyor. Bazı ‘fütüristik’ filmlerde izlediğimiz gibi –yoksulların ve toplumdan dışlanmışların yaşamaya çalışacağı– bu kentleri, çevreleri çok yüksek ve kalın duvarlarla çevrilmiş girilemeyen ve çıkılamayan lanetlenmiş gettolar haline mi getireceğiz?

Geleceğin kentleşme anlayışı, bizi bugüne getiren bakış açılarından farklı olmak zorundadır. Birden fazla yönelimi karmaşık bir değerlendirme ve planlama anlayışı ile ele almak zorundayız. Geleceği doğru biçimde öngörmezsek kentler geleceği kaybetmemizin ‘en mükemmel’ araçlarından birisi olacaktır.

Küreselleşme ile birlikte tarihin tercihini vazgeçilmez biçimde kentlerden yana oluşturduğunu daha iyi gözledik. çoğu zaman ‘mega kentleşmeyi’ insanlığın ilerlemesi olarak algılayıp alkış tuttuk. Ama gelecek öngörülerimiz bize gösteriyor ki, uygarlığın attığı her adım bir yandan yeni fırsatlar ve imkânlar getirirken aynı anda yeni riskler ve tehditler de içeriyor. Yakın zamana kadar alkışladığımız kentleşme olgusunun önümüzdeki geleceğin en ciddi sorun kaynaklarından birisi haline dönüşebileceğini ivedilikle kavramamız ve öncelikle bakış açısı değişikliğine gitmemiz gerekiyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gürcan Banger Arşivi