Kentlilik, hemşehrilik

Geleneksel hemşehrilik tanımı değişiyor. Bu kavramın yerini kentli yurttaşlık almaya başladı. Ekonomik veya sosyal nedenlerle insanların daha fazla yer değiştirmeye başlamaları, daha az dinamik olunan dönemlerdeki hemşehrilik anlayışının yerini kentlilik yaklaşımının almasına neden oldu.

Hemşehrilik, bir aidiyet türüdür. Ama hemşehriliğin giderek sönümlenmesi, bu olgunun altındaki aidiyet ve bağlılık unsurunun kaybolduğu anlamına gelmez. Fakat bir ayrıma da dikkat etmek gerekir. İnsanların ve şehirlerin daha durağan olduğu çağlarda bağlılığı ve aidiyeti geliştiren unsurlar farklıydı. Günümüzde geleneksel özelliklerini yitiren kentler, vatandaşların geleneksel aidiyet ve bağlılık duygularını da kaybetmelerine yol açmaya başladılar.

Yeni kentler, orada yaşayan insanlar için bağlılıklarını artırıcı fırsatlar sunmalıdır. Kentte yaşayan vatandaşlar, ilgili kente ve onun unsurlarına anlamlar ve değerler yükleyebilmelidir. Bu olanakları sağlayan bir kentte yaşamak bir yurttaşlık hakkıdır. Böylece yeni türden bir hemşehrilik anlayışı da oluşacaktır.

Bir kent, sadece yaşanan günden ibaret değildir. O kenti bir değer haline getirenler arasında tarihinin ve geleneksel özelliklerinin seçkin bir yeri mevcuttur. Bu anlamda kentteki tarihi yapılar, geleneksel semboller ve kültürün değeri, kentin farklılığını yaratıyor olmasından gelir. Bu kentsel değerlerini korumuş bir beldede yaşamak, bu nedenle bir vatandaşlık hakkıdır. Dolayısıyla kent, kendi tarihi ve gelenekleri ile ilgili unsurları korumak ve geçmişle uyumu bozmadan mevcut olana yenilerini eklemek zorundadır.

İnsanlık tarihi incelendiğinde; yeme-içme ihtiyaçlarına barınma ihtiyacının eşlik ettiği görülür. Her çağda insanlar sağlıklı konutlarda yaşamak için çaba harcamışlardır. Günümüzde kentsel mekânları incelediğimizde; hâlâ çok olumsuz şartlarda yaşamak zorunda kalan insanları görürüz. Bu olumsuzlukları aşmak, kent yöneticileri yanında kentin diğer unsurlarının da sorumlulukları arasındadır. Özetlersek; uygun ödeme koşullarıyla sağlıklı, özel yaşamın mahremiyetine özen gösteren, kiralayarak veya satın alarak güvenli konutlarda yaşamanın bir yurttaşlık hakkı olduğunu söyleyebiliriz.

Alt-kentler üretilmeye başlandığından beri gözlediğim bir sorunu iletmek isterim. Alt-kentler çok fonksiyonlu şekilde tasarlanmamışsa, sonuçta yatak-kentler haline dönüşüyor. Buralarda yer alan konutlar, otel fonksiyonunun ötesine geçemiyor. Çünkü bu alanların ticaret, dinlenme, eğlenme ve spor ihtiyaçları açısından yapabileceği hizmetler çoğu zaman ihmal ediliyor. Bu nedenle bu bölgelerde yapılan konutlar pek az fonksiyona hizmet edebiliyor.

Bu durumu andırır bir diğer sorun ise şehrin bölgeleri arasında ulaşım ve erişim sıkıntılarının olmasıdır. İletişim ve ilişki kurmak, insanlar için bir ihtiyaçtır. Bu nedenle kentin herhangi bir noktasında yaşayan insanlar, başka bölgelere veya başka insanlara erişebilme imkânlarına sahip olmalıdırlar. Bu bağlamda kentli yurttaşların, kentin diğer kesimleri ile ilişki kurmalarına fırsat ve olanak tanıyan bir kentte yaşamaları bir vatandaşlık hakkıdır.

Bir kent, bir ekonomik işletme gibidir. Ama bir kentin sosyal ve kültürel yönlerinin önem ve ağırlığını gözden kaçırmamak gerekir. Bir işletmede gerekli olan fonksiyonlar iş sahipleri ve yöneticiler tarafından yerine getirilir. Konu, bir şehir ölçeğine geldiğinde ise çok sayıda ekonomik ve sosyal faktör devreye girer. Bu nedenle bir şehirde yurttaşların haklarının gereğinin sağlanması, bir işletmede çalışanların haklarının sağlanmasından çok daha zor ve kapsamlı bir iştir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gürcan Banger Arşivi