Kentte yaşam çevresi

Sadece işinin tekniğine odaklanmış bir inşaat mühendisi, bir kenti statik binalardan ibaret görebilir. Zihnen mekanize bir makine mühendisi, kentteki sınai makineleşmeyi öne alabilir. İşinin geometrisine sevdalı bir mimar veya kent plancı için kent çizgilerle oluşturulmuş yollardan, meydanlardan ve yapılardan meydana gelmiş bir mekân olabilir. Ama bir yerel yönetici için kentin bu saydıklarımdan başka bir ‘şey’ olması gerekir. Kent, her şeyden önce insanlar için bir yaşam çevresidir.

Yerel yöneticinin attığı her adım, kentin yaşam koşullarını iyileştirme yönünde olmalıdır. Bugünün kentlerinde gördüğümüz en ciddi sorunlardan birinin insanın doğaya yabancılaşması olduğunu söyleyebiliriz. Beton yığınları ile asfalt yüzeyler arasında sıkışmış olan insan giderek ötekileşiyor. Kentler insan doğasına aykırı bir hal almayı sürdürüyor. Bir yerel yöneticinin ilk görevi, bu duruma “Dur!” diyebilmektir.

Bir kent, binalardan, yollardan, meydanlardan ve değişik mobilyalardan oluşur. Ama kent sadece bunlardan ibaret değildir. Öncelikle bu kent, doğal yaşamın bir parçasıdır ve öyle olmayı sürdürmek zorundadır. İkincisi; kent, bir kültür alanıdır. Dolayısıyla bu kültürün sürdürülebilirliğini ve gelişmesini sağlamak durumundadır. Üçüncüsü; kentin tarihi bir geçmişi vardır ve dün ile bugün arasında doğru geçişliliğin sağlanması şarttır. Dolayısıyla eskiyi sorgusuz sualsiz yok ederek yaşanabilir bir kent yaratamayız.

Bir kentte eskiyen ve tükenen unsurlar vardır. Örneğin parklardaki çiçekler solup kuruyabilir. Kuruyanlar sökülüp yerine yenileri dikilir. Bazı kent mobilyaları kırılıp dökülür ve yenilenmeleri gerekir. Ama kentin öyle unsurları vardır ki; bunlar, eskidikçe daha değerli hale gelirler. Bu nedenle tarihi ve kültürel değeri olan binaların, anıtların, ağaçların veya mekânların özenle korunmaları ve gerekirse restore edilerek tekrar yaşama kazandırılmaları gerekir. Yerel yönetici, bu gerçeğin farkında ve bilincinde olması gereken kişidir.

Kentlerde parklar, bahçeler bulunur. Bunların bazıları sadece düz çimenden oluşsa bile yerel yönetici için bunlar, yeşil alanları oluşturur. Yeşil alanlar ise konut alanları kadar önemli ve değerlidir. Yetkin bir kent yöneticisi, örneğin yıkım gibi veya fonksiyon değişimi gibi bir nedenle boşalan kent arazisini hemen yeni bir beton yığıntısı ile doldurma hevesine kapılmaz. Eğer kentin öncelikleri oranın yeşil alan yapılmasını öngörüyorsa, nitelikli yerel yönetici kentsel rant saplantısına kapılıp kalmaz. Çünkü kent insanlar içindir ve öncelikle insanların sağlıklı sürdürülebilirliği düşünülmek zorundadır.

Yaşam çevremizle ilgili düşüncelerimizi oluşturan bazı faktörler var. Örneklemek gerekirse; bu etkenlerin bazılarını din, ahlak ve hukuk olarak sayabiliriz. Kentsel yaşam çevremiz konusunda davranış biçimimizi bu faktörler etrafında oluşmuş kararlarımız meydana getirir. Eğer bunların belirlediği davranış modelimizi ekonomik çıkarların ve rant arayışlarının etkilemesine izin verirsek; geldiğimiz nokta, bugün yaşamak zorunda kaldığımız betonlaşmış kentler olur.

Bir atasözü, “Aslan yattığı yerden belli olur” der. Kentlerimize, daha doğrusu kentsel yaşam çevremize verdiğimiz önem, insan olarak kendi yaşamımıza verdiğimiz önemle eşdeğerdir. Bu nedenle doğayla ilişkimizin kopmaması ve kendimizi doğa karşısında ötekileştirmemek için kendimize ve kentimize yüksek derece önem ve değer vermek zorundayız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gürcan Banger Arşivi