Kentte yaşamak, kentli olmak

Hepimizin değişik kimlik özellikleri var. Ama aynı kentte yaşamak gibi ortak bir yönümüz, tüm farklılıklarımızı bir yana öteleyerek bizi birleştiriyor. Buna kentli yurttaş olmak diyebiliriz. Bu, önemli bir kimlik… Her kimliğin getirdiği haklar ve sorumluluklar gibi, kentli yurttaş olmanın da dikkate almamız gereken yönleri mevcut…

Devlet, varlığını insanlara borçlu... Kendilerini yönetmek üzere oluşturdukları bir kurum olan devletten vatandaşların beklentileri var –yani devletin yerine getirmesi gereken sorumluluklar… Devlet açısından görev ve sorumluluk olan unsurlar, bireyler açısından haklar şeklini alıyor.

Bir büyük sistem olarak kentin yerine getirmesi gereken görevler, fonksiyonlar ve sorumluluklar ise o beldede yaşayan insanlar tarafından kentli yurttaş hakları olarak algılanıyor. Bu nedenle bir kentin yönetiminden söz ettiğimizde; o kentin vatandaşlar için sağlaması gereken şartlardan söz etmiş oluruz.

Bir kentte yurttaş olmaya ilişkin haklar, öncelikle insan haklarının vazgeçilmez bir parçasıdır. Bu nedenle bir kent, tüm fonksiyonlarıyla birlikte insan haklarına ilişkin şartları yerine getirmek zorundadır. Bu çerçeve; kentin, orada yaşayan her bireyin kendi refahını ve kişiliğini geliştirmeye açık olması şeklinde yorumlanmalıdır. Dolayısıyla kentte yapılan her hizmet, kentli vatandaşlar için eş başlangıç ve eş fırsatdiyebileceğimiz sosyal adalet ilkesine uyumlu olmalıdır.

Eski zamanlarda Batıda yapılmış kent filmlerini izlediğimizde; soygunların, gangsterlik olaylarının, sokak saldırı ve tacizlerinin ülkemizde olmadığına sevinirdik. Kapalı bir toplum olarak bazı sorunları yaşamadığımız, bazılarını ise sorgulamadığımız için bir anlamda halimizden memnunduk. Ama kentlerimiz büyüyüp nüfus olarak artmaya başlayınca, biz de Batıdakine benzer kentsel güvenlik sorunları yaşamaya başladık.

Bu durum, kentli vatandaşlar olarak gündemimize yeni konular getirdi. Bunların başında vatandaşların saldırılara ve suça karşı korunmuş bir beldede güven içinde yaşama hakkı geliyor. Güvenlik içinde olma hakkını polis hizmetlerinin yaygınlığı ve çeşitliliği olarak anlamamak lazım. Kentin işleyişi ve sosyal adalet mekanizmalarının işleyişi ile suçun kaynaklarını ortadan kaldırıyor olması gerekir. Bu nedenle güvenlik hakkı, kentte mevcut olan her kişi, kurum ve kuruluşun konusudur.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra hızlı sanayileşme ile birlikte çevre sorunları gündeme gelmeye başladı. Bu sorunların gündeme geldiği alanlar içinde kentler neredeyse ilk sıraları aldı. Hava, su ve gürültü kirliliği insan yaşamını tehdit edecek bir noktaya ulaştı. Bu nedenle sağlıklı bir çevrede yaşamak, yeni nesil insan hakları arasında sayılır oldu. Artık ekolojik yapısı korunmuş, sağlıklı bir kentte yaşama hakkını kentli yurttaş hakları arasında sayıyoruz. Bir kent, havasından trafik koşullarına, kullanım suyundan flora ve faunasına kadar tüm unsurlarıyla birlikte gerekli şartları sağlamak zorunda…

Ne yazık ki; bir kentin değişim ve dönüşümünü yüzeysel olarak kavramaya devam ediyoruz. Kentte ünlü markaların mağazalarının bulunmasını, kentin birtakım aksesuarlarla süslenmesini, büyük caddeler ve binalar yapılmasını kentin gelişimi sanmayı sürdürüyoruz. Hâlbuki bir kentte yurttaşlık hakları arasında ilk sırada, kentli vatandaşların kendilerini geliştirebilecekleri altyapının varlığı gelir. Bunun anlamı, her vatandaşın bir işe veya gelire sahip olması, bununla kendi yaşamını sürdürebiliyor ve geliştirebiliyor olmasıdır. Kentli insanlar ekonomik, sosyal ve kültürel yönlerden kendilerini geliştirebilmelidirler. Kent de bunun için gerekli altyapıları sağlayabilmelidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gürcan Banger Arşivi