Küresel ve Yerel Kent



20’nci yüzyılın son çeyreğindeki kırılmanın öncesi ve sonrası oldukça farklı özellikler taşıyor. Bu niteliklerin temel iki tanesi, küreselleşme ve yerelleşme eğilimleridir. Bu iki eğilim arasındaki karşılıklı etkileşimi ve doğurduğu sonuçları da unutmamak gerekir. Kırılma sonrası ortaya çıkan sonuçlardan birisi, dünya ekonomisinde -göreceli olarak- ulus devletlerin sınırlarının silikleşmesi yanında kentlerin daha belirgin hale gelmesidir. Bir anlamda küresel rekabetin yeni boyutlarından birisi, kentler arası yarıştır. Küresel, ulusal veya bölgesel boyutlarda her kent, rakiplerinin önünde bir pozisyona sahip olabilmek için gayretli ve aceleci çalışmalar içindedir.

Eski çağlarda; Babil’in Asma Bahçeleri, İskenderiye Feneri, veya Rodos Heykeli gibi bazı yüksek nitelikli yapılardan -tarihçi Heredot’un bir fikri olarak- ‘Dünyanın Yedi Harikası’ biçiminde söz edildiğini bilirsiniz. Son yıllarda ise ‘Avrupa kenti’, ‘Dünya Kenti’ veya ‘markalaşmış kent’ gibi kavramlardan sıklıkla söz ediliyor. Bu yeni söylem, kentlerin artan önemini ifade etmek için yeterli bir işarettir. Bu işaret dünyanın her noktasında verildiğinden, dışında kalmak da mümkün değildir.

Bir kent, yükselişini kendi kendine gerçekleştiremez. Hiç kuşkusuz; kentler arası rekabet sürecinde geleceğini yaratmak üzere kendini uygun biçimde ‘yeniden organize’ etmelidir. Kentte yer alan ve değişime katkıda bulunacak olan tüm ekonomik, sosyal veya sivil aktörlerin birlikte ve uyumlu hareket etmesi gerekir.

Bir ağ olarak kent, konuya bağlı olarak o şehirdeki ekonomik, sosyal veya sivil aktörlerin kentin durum tespitini yapmak, geleceğini tasarlamak ve kentsel gidişatı denetlemek üzere bir araya geldikleri bir iletişim ve etkileşim ortamıdır. Kentsel ağ, zorunlu olarak bir konsey veya platform olmak zorunda değildir. Kentte yapılan ve sonuçları açısından bir kentin geleceğini etkileyebilecek olan bir kongre veya sempozyum da bir ağ veya en azından bir ‘ağ başlangıcı’ sayılabilir. Ama kanımca işin hası, öncelikle ekonomi olarak bir bütünleşme ve ağ yapısı içinde olabilmektir.

Bazı bilimsel toplantılar vardır ki, sadece bu konuda uzman olan kişilere yöneliktir. Bu tür ortamlarda geniş ve yaygın katılımın gerçekleşmesi beklenmez. Ama bir kongre orada sunulan bilimsel bildirilerin ve yapılan tartışmaların uygulanması açısından bir kenti veya bir ekonomik sektörü etkileme ihtimalini içeriyorsa, o faaliyette kent yöneticilerinin, bürokratların ve en önemlisi iş insanlarının bulunması beklenir. örneğin meslek odalarından ve sivil toplum kuruluşlarından yönetici ve üyelerin yaygın katılımı istenen özelliklerden bir tanesidir.

Ne yazık ki; ekonomik ve sosyal etkileri olabilecek bilimsel toplantılarda yukarıda sözünü ettiğim katılımı görmek de zorlanıyoruz. Sivil toplum çalışmalarında gördüğümüz katılım düşüklüğünün, bilimsel etkinliklere de yansıdığını görmek üzücü oluyor. Bilimsel ve teknolojik çalışmaların sonuçlarından yararlanmasını umduğumuz yatırımcı, girişimci ve iş sahiplerinin katılımda yerlerini alamadığını gözlüyoruz. Bu gerçek de ülkemizde ve kentlerimizde üniversiteler ile iş dünyasının birbirinden ne denli uzak olduğunu bir kez daha kanıtlıyor.

Bir kentte birbirine yakın durmanın ve dayanışma içinde olmanın ilk adımı, bu görevi ekonomik olarak başarmaktır. Bu konuda görev merkezin bağlı birimlerinden yerel yönetimlere, üniversitelerden özel sektör işletmelerine, sivil kuruluşlardan vatandaşlara kadar herkesin vazgeçilmezidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gürcan Banger Arşivi