Medyanın içindeysek

Gazete bir vitrindir, tıpkı bir tiyatro sahnesi gibidir. Genel anlamda görsel medya için de benzer bir yargıyı öne sürebiliriz. İnternetle birlikte ise sosyal medya iletişimin birincil kanalı ve aracı haline geldi. Kanaldan bağımsız olarak; bir şekilde içinde yer aldığımız medya; genelde içinde yaşadığımız toplumun özelde ise aklımızın, düşündüklerimizin ve hissettiklerimizin sergilendiği alandır. Eğer bir yerel gazetede yazıyorsanız, bu durum sizi tanıyan binlerce insana beyninizi ve ruhunuzu açtığınız anlamına gelir. Ayrıca, bir dostla paylaşır gibi tanımadığınız insanlarla ülkenin, bölgenin ve şehrin sorunları hakkında dertleşmeniz anlamına da gelmektedir.

Bir diğer bakış açısıyla; ne yazdığınız, sizin yaşamın neresinde, hangi aşamasında olduğunu ifade eder. Dedikodu yazmayı tercih ediyorsanız, henüz ‘sözel kültürü’ aşamamışsınız demek olabilir. Yazdığınızın taraflılığı ve doğruluğu, hatta doğrulanabilirliği, sizin ahlak anlayışınızı sergiler.

Sizin gibi düşünmeyenler olabilir. Görüşlerinizi paylaşmayacak olanlar hiç az değildir. Belki de yazdıklarınız, size ‘yol ve köprü olarak’ geri dönecektir. Özellikle kamu yöneticilerine yönelik olarak yazdıklarınız, bir cepheleşme ile karşılaşabilir. Eleştirileriniz yüzünden ‘eski dostlar, düşman da olabilir’. Ama vitrinde durmanın en önemli özelliği, ilkelerinizden taviz vermeden; ancak doğrular karşısında da uzlaşmaya hazır olarak, yazdıklarınızın arkasında durabilmektir.

Bir gazete yazarının gıdası, okuyuculardan aldığı tepkilerdir. Fakat genelde yanlış bilgi veya bir makam sahibini ‘tehdit eden’ görüşler dışında, fazla tepki almazsınız. İyi okuyucular, genelde okuyup sessizce benimsemeyi veya kendi içlerinde itiraz etmeyi tercih ederler. Sorunları karşısında tepki vermemeye angaje olmuş bir toplumdan, daha fazlasını beklemek de haksızlık sayılır.

Medya konusunda bir uzman olan Noam Chomsky’nin beğendiğim bir düşüncesi var. “Medyanın sahibi, özel sektör olabilir” diyor, Chomsky ve ekliyor: “Ama doğrudan halkı etkileyen medyanın denetçisi, yine bizzat halk olmalıdır.” Halkın basına karşı neden tepkili olması gerektiği oldukça net ifade edilmiş bu cümle ile… Bir gazete veya medya yazarına verilen olumlu veya olumsuz tepki, bir anlamda basının denetlenmesidir.

Özgürlükler ortamının kalite ayıracı, vatandaşların beğenileridir. Halkı ilgilendiren konuların kalite güvencesi, halkın –eğer söz konusu olan bir gazete ise, okuyucuların– tepkileri olmalıdır. Bir medya organı yönetiminin, sadece kendi istek ve beğenilerine göre hareket etme hakkı yoktur. Bunu sağlayacak olan da, demokratik eleştirileriyle o organın izleyicileridir.

Günlük gazetede yazmanın diğer yazı türlerine göre farkı, anlık tepki verebilme gereğidir. Bu nedenle görünen ve saklı gündemi düzenli olarak izlemeniz gerekir. Bir anlamda, soluk soluğa bir yarıştır gündemi okumaya çalışmak.

Fakat güncel gündem, içinde çok sayıda tuzak içerir. Eğer olayların iç yüzünü göremiyorsanız, sıradanlık içinde savrulur gidersiniz. O zaman da yazmak, o büyük medya gürültüsüne rahatsızlığı artırıcı biçimde katkı yapmak anlamına gelir. Rahatsız edici gürültünün hiç de az olmadığı bu ülkede, kimsenin yeni kirlilikler yaratmaya hakkı yoktur.

Özetlersem; medya, akıl ve duygu dünyanızın vitrinidir. Siz ne yazarsanız yazın, ne söylerseniz söyleyin; bu vitrinde aklınızda ve ruhunuzda olan sergilenir. Siz fark etmeseniz de; gören ve okuyan bunu fark eder.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gürcan Banger Arşivi