“-meli, -malı” meselesi

Örneğin bir sorun tespit ediyoruz. Sorunun çözümünü anlatırken “edilmeli… yapılmalı…” gibi net olmayan cümlelerle yetiniyoruz. Bu bağlamda “Nasıl? Hangi yol ve yöntemler? Hangi araçlarla? Hangi insan kapasitesi ile? Hangi maddi kaynaklarla?” gibi soruları kendimize sorup gerçekçi ve yapılabilir açılımlar getiremiyoruz.

İş, sorunların çözümü için somut mekanizmalar önermeyişimizden kaynaklanıyor gibi gözükse de; aslında çoğu zaman problemin tam olarak ne olduğunu tanımlayamayışımızın da etkisi var. Böylece iyi tanımlanmamış bir sorun için muğlâk çözümler bulmaya çalışıyoruz. Sonuçta ne sorunu ne de çözümü kimse sahiplenmediği için yaşadığımız problem kronikleşerek sürüp gidiyor.

Bir sorunu çözmek için öncelikle o sorunun tam olarak tanımlana bilmesi gerekir. Örneğin malum problemin bir görünür sorun –bir başka deyişle başka sorunların türevi olan bir sorun– olup olmadığı konusunda netleşmemiz gerekir. Gerçekten çözmemiz gereken sorunlar görünür (türev) olanlar değil, ana (temel, kaynak) sorunlar olmak zorundadır. Görünür sorunlarla uğraşarak boşuna zaman ve kaynak tüketmiş oluruz.

Her sorunun paydaşları vardır. Bu paydaşların bazıları sorunun çözülmesini isterken, kimileri bu durumu bir sorun olarak görmez ve sözü edilen çözüm yaklaşımına muhalefet ederler. Çünkü bir durum, birtakım kişi ve kuruluşlara sorun olarak görünürken, başkaları bunu bir problem olarak algılamazlar.

Örneğin bir sokakta kurulan pazaryerini düşünelim. O sokakta oturanlar pazarın yarattığı kirlilik, gürültü ve sıkışıklıktan rahatsız olurlar. Evlerinin önünün pislik yaratacak biçimde kullanılmaması için o pazarın oradan kaldırılmasını isteyebilirler. Çünkü bu durum onlar için bir sorundur. Ama o sokağa yakın yerlerde oturup pazardan yararlanan vatandaşlar pazarın kaldırılmasına razı olmazlar. Aynı şekilde pazarda satış yaparak gelir elde eden pazarcılar da pazar yerinin kaldırılması fikrini benimsemezler. Çünkü onlar için pazarın varlığı bir sorun değil, bir kazanç kaynağıdır. Dolayısıyla sosyal sorunlar konusunda bulacağımız çözümlerin paydaşlardan kaynaklanan çok yönlülüğü ve çok sayıdaki kriteri dikkate alması gerekir.

Seçim dönemleri “-meli, -malı” türünden sorun çözümlerini sıkça duyduğumuz zaman dilimleridir. Bu nedenle bu dönemlerde öneri olarak sunulan yaklaşımları doğru okumak gerekir.

Örneğin bir siyasal tanıtım metninde şöyle bir cümle yer alabilir: “Toplumsal çıkarların korunması gerekmektedir.” Böyle bir tez ile karşılaştığımızda ilk sormamız gereken, öncelikle bunun bir ‘tez’ olup olmadığıdır. Bir iddianın kabul edilebilir (kanonik) tez olabilmesi için, o iddianın da –başka iddia sahipleri içinde olsa– kabul edilebilir bir tez olması gerekir. Örneğin “Karga bir kuştur” cümlesinin bir tez olması için “Karga bir kuş değildir” cümlesinin de bir tez olması gerekir.

İkinci olarak; ortaya konan iddianın ve sorunun tüm paydaşlar tarafından anlaşılabilir olması gerekir. İfade olarak anlaşılmayan bir tezin veya sorun tanımlamasının çözüm yönünde destek bulması beklenemez.

Özetle; seçim sürecinde ya da başka ortamlarda bir sorunu ortaya koymaya çalıştığımızda yukarıda çizmeye çalıştığım çerçevenin de farkında olmak gerekir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gürcan Banger Arşivi