Nüfus, yoksulluk ve çevre

Thomas Robert Malthus, yaşamı 18-19’uncu yüzyıllara denk düşen bir İngiliz politik iktisatçısı ve nüfus bilimcidir. Genelde halkın yoksulluk nedenlerini araştıran pek çok çalışması vardır. 1789 yılında yazdığı “Nüfus Artışı Hakkında Araştırma” isimli çalışması çok ünlüdür. Mathus’a göre; dünyadaki yoksulluğun ana nedenlerinin başında nüfus artışının gıda üretimine oranla düşük kalmasındandır. Malthus devamla, nüfusun denetim altına alınmasına ilişkin pek de sevimli olmayan bazı tespitlerden ve önerilerden söz etmiştir.

Malthus’un vurgu yaptığı nokta, gıda üretimindeki artış oranının nüfusun artışına göre düşük kalmasıdır. Dünya kaynaklarının hızla büyüyen nüfus karşısındaki yetersizliği konusu, başta bilim insanları ve yöneticiler arasında olmak üzere bir dünyanın geleceği kaygısı oluşmasına neden olmuştur. Özellikle 20’nci yüzyılda açlık ve yoksulluk olgularını ele alan pek çok araştırma ve öngörü yapılmıştır.

Örneğin 1974 yılında Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nde (MIT) Meadows ve başka bilimciler tarafından yapılan bir çalışmada bugün bazıları doğrulanmaya başlayan ürkütücü tespit ve öngörülerde bulunulmuştur. MIT çalışmasında nüfus, sanayileşme, hava kirliliği, gıda ve kaynak üretimi değerlendirilmiş ve o gün var olan eğilimlerin devamı durumunda 21’inci yüzyılın içinde büyüme sınırlarına ulaşılacağından söz edilmiştir. Bir başka deyişle şu an henüz ilk çeyreğinde bulunduğumuz yüzyıl içinde nüfusta ve sanayi kapasitesinde ciddi, ani ve denetimi mümkün olmayan düşüşler olacağı öngörülmüştür. Doğal kaynakların tükeneceği öngörüsüyle bilişim ortamında yapılan tahmin çalışmalarına göre sanayi üretiminin, gıda arzının ve nüfusta hızlı düşüşün olabileceği belirtilmiştir. Uzay çalışmalarındaki dikkate değer yükselişin nedeninin başka gezegen, göktaşı vb. gibi cisimlerde yeni kaynak arayışı olabileceği varsayımı yanlış olmaz. Diğer yandan tüketimin düşürülmesi amaçlı olarak dünya nüfusunun azaltılmasına yönelik, küresel hastalıklara yol açan laboratuvar virüsleri üretildiği ve yayıldığı söylentileri de düşündürücüdür.

Bugün sıklıkla basında da dikkatimizi çeken dünyanın ısınması, kutuplardaki buzulların erimesi, dünya üzerindeki kullanılabilir su dengelerinin olumsuz yönde bozulması konularındaki ilk tahminler, bu çalışmalar başlamıştır. 1980’li yıllarda yaygınlık kazanan çevreci hareketlerde bu konudaki bilgilere duyarlı çevreler tarafından sahip çıkılmasının etkileri vardır. Yine çevrebilimin gelişmesi, çevrebilimci iktisadın (ekolojik iktisadın) aynı bir dal olarak kurulması bu çalışmaların devamında oluşmuştur.

Hızlı, dengesiz ve denetimsiz gelişmelerin dünyadaki yaşamı sürdürülemeyecek noktaya getirmesi olasılığı, büyüme teorilerinde de yeni yaklaşımlara neden olmuştur. Sürdürülebilir büyüme kavramının altındaki gerçek budur.

Bu arada şunu da belirtmem gerekir. Nüfus, gelişmiş ülkelerde gelişmemiş ve yoksul ülkelere oranla daha özenli denetim altındadır. Nüfus denetimi anlayışı, gelişmiş ülkelerin aileleri tarafından kavranmış haldedir. Ama bir diğer gerçek de şudur ki, dünya çevre kirliliğinin büyük bölümü, gelişmiş ülkeler tarafından yaratılmaktadır. Petrol kullanımı, atmosferin zarar görmesine neden olan gazların deşarjı, denizlerin kirletilmesi, nükleer artık üretimi gibi kirlenmenin ana kaynakları dünyanın gelişmiş ülkeleridir. İlginç bir biçimde bu sorumluluğu, anlaşmalara imza atmayarak kabul etmek istemeyen yine başta ABD olmak üzere gelişmiş ülkelerdir.

Özetle; gelişmiş ülkeler kendi yarattıkları kirliliğin bedelini, azgelişmiş ülkelere ödetmekte kararlı görünmekteler. Aslına bakarsanız 18’inci yüzyılda gelişmenin sınırlarına gelindiğinden söz eden Malthus’un tezleri, dünyanın tadını çıkarıp diyetini yoksul insanlara ödetmek isteyen zenginlerin teorisinin ilk halinden başka bir şey değildir.

Kuşkusuz, dünyanın geleceğine sahip çıkmak gereklidir. Bu ülkede yaşayan insanlar olarak bizler de gelecekten emanet aldığımız doğaya ve kaynaklarımıza özen göstermek zorundayız. Sürdürülebilir gelişmesöylemi altında kirletenin ödemesi gerektiği ilkesini de unutmamalıyız. Bu arada çevreciliğin kirlenmeye karşı mücadeleden ibaret olmadığını, bunu yaşamın tamamını düşünerek kavramak gerektiğini eklemeliyim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gürcan Banger Arşivi