Sivil toplum yetkinliği

Eğer sosyal ve sivil sorumluluk duyan bir gönüllü iseniz, kendi ilgi alanınıza uygun düşen dernek veya vakıf gibi bir sivil toplum kuruluşuna, boş zamanlarınızı değerlendirmeye çalışırsınız. Çoğu zaman bir dernekte üye veya gönüllü olarak çalışmak için bir ön hazırlık yapmanıza gerek yoktur. İyi niyet ve gönüllülük yeterlidir. Çalışmalar içinde gerekli eğitimi ve yönlendirmeyi alma fırsatı bulursunuz. Hele kurumsal yönden gelişmiş bir sivil toplum kuruluşuna katılırsanız, öğrenme süreciniz çok daha sağlam ve hızlı olur.

Ama üye veya gönüllü olmakla bir dernek, vakıf veya sivil toplum platformunun yöneticisi olmak arasında farklar olduğunu söylemeliyim. Bir grubun veya kuruluşun yönetimine sahip olmak, gönüllü olmanın ötesinde sorumluluk ve yetkinlikler gerektirir. Bir ev-iş-dernek kapalı döngüsü içinde yapılacak yöneticiliğin başarılı olmayacağı daha baştan bellidir. Türü ve alanı ne olursa olsun; yöneticilik, kişisel yetkinlik ve becerilerin geliştirilmesini zorunlu kılar.

Günümüzde sivil toplum alanı, adına bölüm, enstitü ve akademik programlar oluşturulan bir bilimsel disiplindir. Dünyada her gün bu alanda çok sayıda kitap, makale ve bilimsel bildiri yazılmakta, özgünlükleri olan bilimsel çalışmalar yapılmaktadır. Öyle ki; bilim dünyası, sivil toplumla ilgili bir sempozyuma bildiri sunmakla fizik-kimya-biyoloji vb. gibi önemli bilim dallarında yapılan bir kongreye bildiri sunmak açısından bir fark görmemektedir.

Kuşkusuz; bu söylediklerimden, sivil toplum yöneticilerinin bilim insanı olmanın ağır kriterlerini sağlamaları gerektiğini kastetmiyorum. Vurgulamak istediğim, sivil toplum alanında yönetici veya kolaylaştırıcı olmanın bazı ön koşulları yerine getirmeyi gerektirdiğidir. STK yöneticisi olmak, öncelikle kişisel gelişime ve değişime açık olmayı zorunlu kılar. Yine STK yöneticisi olmak, bu konuya zaman ayırmayı, bilinçle seçilmiş okumalar yapmayı, bu alanda eğitim almayı, zaman ve kaynak ayırmayı gerektirir. STK yöneticisi olmak, aklına ilk gelenin doğru olmayabileceğini varsayarak sorular sorup bilmediklerini danışıp araştırmayı gerektirir. Özetle; gönüllülük esasına rağmen sivil toplum alanı, günlük konuşmalarda sıklıkla yaptığımız gibi uydurarak görüş belirtilebilecek bir alan değildir.

Sivil toplum alanının gönüllük ve özgür katılım esaslı olması, sorumluluk duygu ve ilkesini dışarıda bırakmaz. Sivil toplum, her akla gelenin doğru imiş gibi söylenebileceği bir alan da değildir. Gönüllülük esaslı çalışmalarda sağduyunun önemli olması, asla her doğrunun sağduyu ile bulunup çıkarılabileceği anlamına gelmez.

Küçük bir hikâyecik aktarmak istiyorum. Eski zamanda bir çanak-çömlek atölyesinde bir ustanın yanında bir yardımcı çalışırmış. Meslek için gerekli bilgi ve deneyimin yeterince farkında olmayan kalfa, ikide bir “Usta, ben artık usta oldum. Gidip kendi ocağımı açayım” dermiş. Usta da “Oğlum, sen daha bu işin püf noktasını öğrenmedin. Hele biraz daha öğren bakalım” diye nasihat verirmiş. Kalfanın ısrarları karşısında tahammül sınırı aşılan usta, bir gün gerekli izni (icazeti) vermiş. Bizim eski kalfa –yeni usta– da gidip kendi ocağını açmış. Aradan zaman geçmiş. Bir gün bizim yeni usta, süklüm püklüm ustasının yanına gelmiş. “Bir derdim var, usta” demiş. Bilge usta buyur etmiş ve anlatmasını istemiş. Yeni usta anlatmış: “Çanak çömleği yapıyorum. Ama üzerine sırrı sürüp kuruttuktan sonra kabın üstünde yuvarlak lekeler oluşuyor” demiş. Usta gülmüş: “Ben sana, ‘Sen daha bu işin püf noktasını öğrenmedin’ demedim mi?” Sonra devam etmiş: “Sırrı sürdükten sonra yaptığın çömleğin üzerinde baloncuklar oluşur. Eline bir iğne alıp her baloncuğa batırarak püf demelisin. O zaman bahsettiğin o lekeler olmaz. İşin püf noktası budur.” Kıssadan hisse...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gürcan Banger Arşivi