Ulaşılabilir kent

Kaliteli bir kent için en önemli özelliklerden biri erişilebilir olmaktır. Bununla, ilk elde ve sadece kentin başka ülke veya illerden ulaşılabilir olmasını kast etmiyorum. Ama öncelikle; bir kentin değişik bölgelerinin başta ulaşım olmak üzere aralarında çok yönlü ilişkiler olmasını anlatmaya çalışıyorum. Kaliteli bir kentte insanlar kolaylıkla bir yerden diğerine ulaşabilmelidir.

İkincisi; kentte mevcut olan imkânlar orada yaşayan insanlar açısından elde edilebilir olmak durumundadır. Eğer bazı bölgelerde yaşayanlar spor olanaklarından yoksunsa; bu durum, o insanlar için sporun erişilebilir olmadığını gösterir. Benzer bir ifadeyi kültürel faaliyetler için de söyleyebiliriz. Ya da bazı mahallelerde doğanın imkânlarından yararlanmak mümkün değilse, orada yaşayanlar için doğal yaşam ve yeşil erişilebilir değildir.

Şehirler, nüfusun değişik grupları için de farklı özellikler gösterir. Örneğin çocukların oynayabilecekleri parklara ve oyun alanlarına sahip olmayan bir kent, çocuklar için erişilebilir değildir. Eğer kadınlar sokağa çıktıklarında tacize uğruyorlarsa, o şehir kadınlar için erişilebilir değildir. Bu örnekleri çoğaltabiliriz.

Bir şehrin imkânlarına erişim sorunu bulunmasının genelde basit bir nedeni vardır. Eğer bir kentteki mekânsal tasarım, bir ortalama insan esas alınarak yapılırsa, bu profilin dışında kalan tüm bireyler kentten yararlanmakta sorunlarla karşılaşacaklardır. Dolayısıyla bir kent kendi çok aktörlülüğünün farkında olmalı ve ‘ortalama insan’ yerine tüm vatandaşlara eş fırsatlar sunma düşüncesi ile tasarlanmalıdır.

Ortalama bireye göre tasarlanan şehirlerde en çok mağdur olan vatandaş gruplarından biri engellilerdir. Bir kentin herkes için erişilebilir olmasının en sık doğrulandığı kesimlerin başında engelliler gelir. Yollar, kaldırımlar, merdivenler ve sokak mobilyaları nadiren engelli vatandaşların durumları dikkate alınarak tasarlanır. Böylece bu insanların ev bağımlılığı artırılarak kentin olanaklarından yararlanmalarının önüne geçilmiş olunur.

Eğer sorunlu bir toplum kesimi varsa; aklımıza gelen ilk yaklaşım, bu vatandaşlar konusunda aşırı korumacı bir yaklaşım uygulamak oluyor. Bu düşünce, geleneksel acıma duygusallığımız ile birleşince, engelli vatandaşların içini acıtan bir durumun ortaya çıkmasına neden oluyoruz. Hâlbuki kentte engellilere yönelik politikalar ve uygulamalar geliştirirken, himayeci olmaktan ziyade bu vatandaşları toplumla bütünleştirici bir yaklaşım göstermek zorundayız.

Bir kentin dış mekânlarının engellilere uygun olarak tasarlanması, çözüm için yeterli değildir. Öncelikle; yapı tasarım felsefesinin engelliler gibi tüm farklılıkları olan vatandaşların durumlarını dikkate alması gerekir. Dolayısıyla evlerin ve iş yapılarının tasarımında da engellilerin durumlarının gözetilmesi önemlidir.

Engelli vatandaşların en çok sıkıntı çektikleri konulardan biri şehir içi ulaşımdır. Genelde taşıtların, otobüs duraklarının ve inme-binme tasarımlarının engellileri dikkate almadan yapılması, bu insanlar için kent yaşamını bir azap haline dönüştürüyor. Aklınıza kentin herhangi mahallesini getirin. Örneğin bu mahalleden bir başka mahalleye gitmenin bir engelli için ne demek olduğunu hayal etmeye çalışın. Düşünmenin bile pek kolay olmadığını göreceksiniz.

Bir kenti, engelliler gibi ayrımcılığa uğrayan kesimler için yaşanabilir yapmanın yolu, bir sivil güç olmaktan geçiyor. Bu nedenle ayrımcılığa uğrayan kesimlerin –örneğin engellilerin– kendi sivil toplum kuruluşlarının var olması ve bunların da bir güç ve işbirliği içinde olmaları gerekiyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gürcan Banger Arşivi