Uzman kenti, yurttaş kenti

Kentler açısından baktığımda; 20’nci yüzyıl, bir uzmanlık çağıydı. 21’inci yüzyılın ise bir yurttaşlık ve insanlık çağı olmasını bekliyorum. Yakın zamana kadar kentlerin makro ve mikro ölçeklerde nasıl bir gelişim göstereceğine uzmanlar karar verdiler. Bugün ise insanlar ne türden yerleşimlerde yaşayacaklarını kendileri belirlemek istiyorlar.

Bugüne kadar kentsel kararların üretilmesinde yerel yöneticiler kadar mimar, mühendis ve plancı gibi uzmanlar etkili oldular. Halkın nasıl mekânlarda yaşaması gerektiğine onlar karar verdiler. Kentin alanları yöneticilerle uzmanların beğenilerine göre düzenlendi. Düzenlenmediği durumlarda ise kentler bir kendiliğindenlik içinde başıboş büyüdü, değişti veya dönüştü. Başıboşluğun etkin olduğu yer ve dönemlerde kentler, büyük bir hızla doğal, tarihi ve kültürel özelliklerini yitirdiler. Kentsel büyümede rant ve çıkar beklentileri egemen oldu.

Çağımızı ayırt eden en önemli özelliklerin başında katılım ve doğrudan demokrasi ihtiyacı geliyor. Herhangi bir sürece paydaş olan yurttaşların seçim ve ihtiyaçları, yöneticilerle uzmanların yaklaşımlarının önüne geçmeye başladı. Merkezi yönetim, yerel yönetim ve sivil toplum arasında ortak payda ve uzlaşma anlayışı, halkın kararlara daha fazla katılmak istediği bir biçime dönüştü. Bu süreçte yöneticiler ve özellikle uzmanlar, tüm dünyada paydaşlar adına karar verme fonksiyonundan uzaklaşarak onlara hizmet sunan farklı bir konuma geçtiler.

Artık uzmanlar topluma çözümler ve yaptırımlar dayatan kişi ve kuruluşlar olmak yerine; bilgi ve demokrasi üzerine kurgulanmış yeni bir meşruiyetle hizmet sunuyorlar. Şöyle ki; yurttaşların ihtiyaç ve istekleri saptanıyor, bunlar çözüm seçenekleri haline getiriliyor ve yurttaşların seçim yapmaları kolaylaştırılıyor. Böylece uzmanlarla yurttaşlar karar açısından aynı seviyede konumlanmış oluyorlar.

Uzman ve yurttaş kimliklerinin eş düzeyde, doğru konumlandırılmasının ilk adımı, doğru iletişim model ve kanallarının üretilmesidir. Yurttaş ile yönetici ve uzman arasında oluşturulan söz konusu iletişim modeli, yeni türden paydaşlık ve ortaklık modellerinin ilk adımlarından biridir.

Eğer kentin gelişmesine yurttaşlar, yöneticiler ve uzmanlar arasında bir demokratik işbirliği olarak bakmazsak; kentin büyümesi, kâğıt üzerinde ifade edilmiş imar planlarının ötesine geçemez. Bugün yakın çevremizde de olup biten budur. Kentsel gelişim adına yapılmış ruhsuz ve insansız kâğıt parçaları…

Bir kentin gelişiminde yukarıda sözünü ettiğim aktörler arasındaki iletişim kadar önemli olan diğer unsurlar, saydamlık ve sosyal sayışabilirlik yani hesap verebilirliktir. Kapalı kapılar arasında yapılan çalışmalar, sadece yeni rant ve çıkar mekanizmaları üretmeye yarar. Bu anlamda kentsel gelişime yönelik tüm yaklaşımlar, öncelikle katılımcılığı, saydamlığı ve sayışabilirliği artırmaya yönelik olmalıdır. Buna “kentin büyüme sürecinde demokratik kurumsallaşma” diyebiliriz.

Ne yazık ki; sivil toplum ve doğrudan demokrasi kültürümüz yeterince gelişkin değil. Katılıma ve ortak paydaya yönelik yeterince model ve mekanizma geliştirebilmiş değiliz. Yasalar çıkararak toplumsal dönüşümü sağlamaya çalışıyoruz. İşin ilginci, yeni hak ve özgürlükler dünyasını da ipleri elinden bırakmak istemeyen bir devletle yapmayı deniyoruz. Yurttaşın, sosyal süreçleri gerçekten kendisinin yöneteceği ve denetleyeceği yeni yaklaşımlar üretmeye ihtiyacımız var. Yoksa ‘küresel görünümlü’ Taş Devri kentlerinde yaşıyor olacağız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gürcan Banger Arşivi