Yerel İktidar, Yerel Demokrasi

Çok da uzak olmayan bir zamanda yaygın medyadan bir TV kanalında –şu an hatırlamadığım bir ilçenin belediye başkanının bazı açıklamalarını bir süre izleme fırsatım oldu. Yaptığı hizmetleri anlatmaya çalışan başkanın sözlerinde dikkatimi çeken en önemli nokta, sürekli ‘birinci tekil kişi’ anlatımlı bir ifadeye sahip olmasıydı. “Ben şunu yaptım, ben bunu yaptım” şeklindeki üslup, dinleyene belediyede başkandan başka kimse yokmuş gibi bir izlenim uyandırıyordu. Sanki yapılan tüm işleri başkan tasarlamış, kendisi karara bağlamış, bütçelemiş ve eğer taş taş üstüne konulduysa onun da ameleliğini bizzat yapmış gibiydi… Biteviye kendisini ‘alkışlamasından’ böyle bir sonuca varmıştım.

Bu küçük örnekten çıkarabileceğimiz pek çok ders var. Birincisi; henüz kendi egomuzdan kurtulup bir ekip (takım) olmayı öğrenemedik. Belediye gibi ekonomiden kültüre, katılımdan kentsel stratejilere kadar çok farklı boyutları olan bir kurumun ancak yetkinlikleri olan nitelikli bir ekip/takım yönetimi ile başarılı olabileceği bilincine varabilmiş değiliz. Belediye hizmetleri konusundaki başarıların, az önce sözünü ettiğim başkan gibi –‘Fatih’in Fedaisi tipinde halk kahramanları’ ile sağlanacağı gibi yanlış bir saplantı içindeyiz.

İkincisi ders ise doğrudan yerel demokrasinin çağdaş açılımı ile ilgili. Bugünkü kentsel yönetim anlayışı, öncelikle sorunların saptanması ve çözümü süreçlerine halkın dolaysız katılımını öngörüyor. Doğal olarak; bu katılımın gerçekleşebilmesi için uygun katılım mekanizmalarının geliştirilmesi gerekiyor. Bu mekanizmaların tasarlanıp uygulamaya konması için ise bir yasal düzenleme bekleyişi, sadece işi sürüncemeye bırakmak olur.

Belediyenin iş ve karar süreçlerine halkın demokratik katılımını gerçekten arzu eden bir yönetim anlayışı, söz konusu mekanizmaların yaratılması ve işletilmesi için gerekli girişimleri yapmamak için bahaneler üretmez. Bu arada “Kent Konseyi” örneklerinden edindiğimiz izlenimler, bir kentsel katılım mekanizmasının oluşturulmasının yeterli olmadığını, sağlıkla yürütülebilmesi için ek önlemler alınması gereğine işaret ediyor.

Yukarıda verdiğim belediye başkanı örneğinde açıkça belli olmasa da; üçüncü husus, belediyenin faaliyetlerinin bir kentsel vizyon ve stratejik plana oturması ihtiyacıdır. Eğer böyle bir bütünlük olmazsa, yapılan faaliyetler, bir avuç misketin betona atılması gibi bir sonuç doğuracaktır. Her misket tanesi bir başka yöne sıçradığı gibi; eklemlenmemiş proje ve faaliyetlerle kentin kendisi de karmaşık ve düzensiz bir biçim alacaktır.

Yerel seçimlerde başkan adaylarının tanıtım ve propaganda çalışmalarını izlediğimizde; yukarıdaki ‘bir avuç misket’ örneğine benzer bir durumla karşılaşıyoruz. Kulaktan dolma bilgilerle oluşturulan ve bir kentsel bütünlüğe oturmayan proje önerileri ile adaylar halkın oyunu alma gayreti içine giriyorlar. Katılım alışkanlığı ve kamusal tartışma geleneği olmayan seçmenler ise değişik etkilerin altında muhtemelen rasyonel olmayan kararlar verebiliyorlar. İşin en kötüsü ise bu tutarsız projeler manzumesinin uygulanma aşamasına geldiğinde oluşuyor.

Önümüzdeki yerel seçim sürecinin; kentlerimizi siyaset esnafından, politika dedikoducularından, rantiye yalakalardan, yerel kalitesizlikten, inatçı plansızlıktan, bir türlü öğrenilemeyen bütçesizlikten, kamu kaynaklarıyla yapılan gösterişten ve iflah olmaz bencillikten kurtaracağı bir zaman dilimi olmasını dileyelim. Gereğini de yapalım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gürcan Banger Arşivi