Yoksulluk, Nüfus ve Çevre

Thomas Robert Malthus denince akla ilk gelen sözcük muhtemelen nüfus olur. Malthus, 18’inci yüzyılın son ve 19’uncu yüzyılın ilk çeyreğinde yaşamış bir İngiliz iktisatçısıdır. Genelde halkın yoksulluk nedenlerini araştıran pek çok çalışması vardır. Mathus’a göre dünyadaki yoksulluğun ana nedenlerinin başında nüfus artışının gıda üretimine oranla düşük kalmasındandır. Malthus devamla, nüfusun denetim altına alınmasına ilişkin pek de sevimli olmayan bazı tespitlerden ve önerilerden söz etmiştir.

Malthus’un vurgu yaptığı dünya kaynaklarının hızla büyüyen nüfus karşısındaki yetersizliği konusu, başta bilim insanları ve yöneticiler arasında olmak üzere bir ‘dünyanın geleceği kaygısı’ oluşmasına neden olmuştur. Özellikle 20’nci yüzyılda açlık ve yoksulluk olgularını ele alan pek çok araştırma ve öngörü yapılmıştır.

Örneğin 1974 yılında Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nde (MIT) Meadows ve başka bilimciler tarafından yapılan bir çalışmada bugün bazıları doğrulanmaya başlayan ürkütücü tespit ve öngörülerde bulunulmuştur.

MIT çalışmasında nüfus, sanayileşme, hava kirliliği, gıda ve kaynak üretimi değerlendirilmiş ve o gün var olan eğilimlerin devamı durumunda 21’inci yüzyılın içinde büyüme sınırlarına ulaşılacağından söz edilmiştir. Bir başka deyişle şu an henüz ilk çeyreğinde bulunduğumuz yüzyıl içinde nüfusta ve sanayi kapasitesinde ciddi, ani ve denetimi mümkün olmayan düşüşler olacağı öngörülmüştür.

Bilgisayar ortamında yapılan tahmin çalışmalarına göre sanayi üretiminin, gıda arzının ve nüfusta hızlı düşüşün olabileceği belirtilmiştir.

Bugün sıklıkla basında da dikkatimizi çeken Dünya’nın ısınması, kutuplardaki buzulların erimesi, gezegen üzerindeki kullanılabilir su dengelerinin olumsuz yönde bozulması konularındaki ilk tahminler, bu çalışmalar başlamıştır. 1980’li yıllarda yaygınlık kazanan çevreci hareketlerde bu konudaki bilgilere duyarlı çevreler tarafından sahip çıkılmasının etkileri vardır. Yine çevrebilimin (ekolojinin) gelişmesi, çevrebilimci iktisadın (ekolojik iktisadın) aynı bir dal olarak kurulması bu çalışmaların devamında oluşmuştur.

Hızlı, dengesiz ve denetimsiz gelişmelerin gezegendeki yaşamı sürdürülemeyecek noktaya getirmesi olasılığı, büyüme teorilerinde de yeni yaklaşımlara neden olmuştur. “Sürdürülebilir büyüme” kavramının altındaki gerçek budur.

Nüfus, gelişmiş ülkelerde gelişmemiş, yoksul ülkelere oranla daha fazla denetim altındadır. Nüfus denetimi anlayışı, gelişmiş ülkelerin aileleri tarafından kavranmış haldedir. Ama bir diğer gerçek de şudur ki, dünya çevre kirliliğinin büyük bölümü, gelişmiş ülkeler tarafından yaratılmaktadır. Geleneksel enerji kaynaklarının kullanımı, atmosferin zarar görmesine neden olan gazların deşarjı, denizlerin ve tatlı su kaynaklarının kirletilmesi, nükleer atık üretimi gibi kirlenmenin birincil aktörleri dünyanın gelişmiş ülkeleridir. İlginç bir biçimde bu sorumluluğu, anlaşmalara imza atmayarak gerçeği kabul etmek ve çözüme katkı yapmak istemeyen yine gelişmiş ülkelerdir.

Özetle; gelişmiş ülkeler kendi yarattıkları kirliliğin bedelini, azgelişmiş ülkelere ödetmekte kararlı görünmekteler. Aslına bakarsanız 18’inci yüzyılda gelişmenin sınırlarına gelindiğinden söz eden Malthus’un tezleri, dünyanın tadını çıkarıp diyetini yoksul insanlara ödetmek isteyen zenginlerin teorisinin ilk halinden başka bir şey değildir.

Hiç kuşkusuz, dünyanın geleceğine sahip çıkmak gereklidir. Bu ülkede yaşayan insanlar olarak bizler de gelecekten emanet aldığımız doğaya ve kaynaklarımıza özen göstermek zorundayız. Ama “sürdürülebilir gelişme” söylemi altında “kirletenin ödemesi” gerektiği ilkesini de unutmamalıyız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gürcan Banger Arşivi