Yönetici, örgüt ve nevroz

Basit olarak söylersek; nevroz, ruhsal kaynaklı bir hastalıktır. Ruh sağlığı bilimi tanımlaması olarak nevroz, toplumsal tavır ve davranışları tutuklayan ve kişide ruhen hasta olduğu bilinciyle birlikte bulunan tinsel bir hastalıktır. Kişinin yaşamını sürdürmesini tümüyle engellememekle birlikte, beden görevleri üzerinde yakınmalara ve ruhsal bunalımlara neden olur. Böyle bir hastalığa sahip kişi ise nevrotik birey olarak isimlendirebiliriz.

Türünden bağımsız olarak her örgütte değişen sayıda yönetici ve çalışan bulunur. Eğer söz konusu örgüt bir sivil toplum ya da siyasal kuruluş ise çalışanlar yanında ciddi oranda gönüllüler yer alır. Kuruluşta bulunan her bireyin görev ve iş tanımları bulunmasına rağmen, bu görevin yerine getirilmesinde kişinin psikolojisi etkili olur. Bir başka deyişle kişiler, kendi psikolojilerini kaçınılmaz biçimde kendi iş yapışlarına ve günlük çalışmalarına yansıtırlar.

Dolayısıyla örgütün psikolojisi, özellikle yönetenlerin ruh durumlarının bir bileşkesi olarak kendini gösterir. Bu nedenle; baskın nevrotik kişilikler –örneğin nevrotik yöneticiler veya profesyoneller, örgütün nevrotik (ruhsal özürlü, dengesizlik izlenimi veren) bir görünüm yansıtmasına neden olur.

Özetle; nevrotik örgüt, kişilerin bozuk ruhsal yapılarının kuruluşun iş yapma modeline ve çalışma usullerine yansıdığı durumdur. Kurumsallığın geride kaldığı ve birey temelinde kişilik sorunlarının yönetim, karar, uygulama ve denetim aşamalarına yansıdığı nevrotik örgüt tipi toplumumuzun her alanında yaygın olarak görünür.

Nevroz, örgütlerin akıllı ve yapıya uygun kurumsallaşma ile kurtulmaları gereken bir sorundur. Ama genelde bizim kuruluşlarımız, ya nevrozun farkında değillerdir ya da nevroza neden olan endişelerden kaçınmak için bazı hatalı yollar geliştirirler. Bu kaçınmalardan bir tanesinin, örgütün önündeki engellerin ‘rasyonelleştirmesi’ olduğunu hatırlatmak isterim.

Örneğin bütçe sıkıntıları nedeniyle hiçbir şey yapmamak için örgüt yöneticileri, kendilerince ‘mantıklı gerekçeler’ üretmeye başlarlar. Böylece ‘akıllı’ davrandıklarını düşünerek, kendi zihinsel ve duygusal yönlerden hastalıklı –nevrotik– durumlarını örgüte yansıttıklarını ört bas etmeye çalışırlar.

İkinci kaçınma yolu, hem örgütü oluşturanların, hem de yöneticilerin nevrozu inkâr etmesidir. Bu tür kuruluşlarda sorunların tespit edilmesi, tartışılması ve öneriler geliştirilmesi adeta bir ‘suç’ gibi görünür. Örgüt yöneticisinin gözlerinde adeta bir ‘iyimserlik süzgeci’ vardır. Her şeyin tozpembe olduğuna kendilerini ikna etmişlerdir.

Üçüncü kaçınma yolu ise, aynen insanların kendilerini bağımlılık yapan maddelere kaptırmalarında olduğu gibi, kuruluşu oluşturan yönetici ve bireylerin kendilerini uyuşturma yolları bulmaya çalışmaktır. Bu tür örgüt yapılarında en kolay görünen özelliklerden biri, üst düzey yöneticilerin asla kendilerini ilgilendirmeyen aşırı ayrıntı konularla ilgilenmeleridir.

Bitirmeden önce bir noktaya tekrar vurgu yapmak isterim. Örgüt veya kuruluş sözcüğü ile ifade etmek istediğim, derneklerden ekonomik işletmelere, belediyelerden kamu dairelerine kadar her tür yapıyı kapsıyor. Dolayısıyla hastalıklı yönetici ve nevrotik örgüt olgusu, toplumumuzda hiçbir örgütsel yapıyı dışarıda bırakmıyor.

Özetleyeyim. nevrotik örgüt; çalışanların veya gönüllülerin, nevrotik yöneticinin ruh durumundan büyük oranda etkilendiği bir –ekonomik, sivil veya siyasal– iş modelidir. Dolayısıyla bu iş modelinde kurumsal iletişim ve ilişkiler yerine, gayri resmi –enformel– iş yaşamı ve eş–dost–arkadaş ilişkileri sistemi öne çıkar.

Kısaca; nevrotik örgüt, kaçınılmaz olarak tedaviye muhtaç olan (dolayısıyla hastalıklı yöneticilerinin de ‘halledilmesi’ gereken) kuruluştur. Sık görülür. Tedavisi olmadığı durumda ölümcüldür. Ekonomik, siyasal veya sivil yaşamımızın örgütsel anlamda en gözlemlediğim sorunlarının başında yer alır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gürcan Banger Arşivi