"İngilizceye ders değil, bir dil olarak bakmalıyız"

Endekse göre İngilizce yeterliliğinde Türkiye 497 puanla 116 ülke arasında 65'inci, 34 ülkenin yer aldığı Avrupa kategorisinde ise sondan ikinci sırada yer aldı. Türkiye'nin son sıralarda yer almasının birçok nedeni olabileceğini belirten Ersin Ateş, "Bence en önemli sebep, bizim İngilizceyi öğrenirken kullanmak amaçlı değil de sınav geçme amaçlı hedeflerimizin olması. Biz İngilizceye bir dil değil de ders gözüyle bakıyoruz. Yani bir sınava hazırlanırken biz daha çok üretim amaçlı değil de 'O sınavı geçeyim gerisi önemli değil' gözüyle bakıyoruz. Halbuki burada en önemli beceriler üretici becerileri olan konuşma becerisi ve yazma becerisidir, ama biz bunu es geçiyoruz ya da önem vermiyoruz. Bence Türkiye'nin bu araştırmalarda gerilerde yer almasının sebebi budur. Türkiye'de birkaç sene öncesine kadar çoğu kişinin 'Şuraya gideyim, şu konuda çalışmalar yapayım' gibi yurt dışı hedefi yoktu. Ama ekonomik sebepler ve benzeri diğer faktörler sebebiyle gençlerimizin şu an yurt dışına giderek çalışmalarına ve hayatlarına orada devam etmek istiyorlar. Bu etkili bir faktör. Dolayısıyla listede ilerleyeceğimizi düşünüyorum. Hollanda gibi Avrupa'daki gelişmiş ve küçük nüfuslu ülkeler ki, yapılan çalışmada Hollanda, ana dili İngilizce olmayıp İngilizce bilmede birinci olmuş. Dış dünyaya açıklar bundan dolayı buradaki dil öğrenme hedefi herkeste olan doğal bir hedef, ama Türkiye'de bu şekilde değil" dedi.
"Dil buz gibi eriyebilir"
2014'ten bu yana ilkokuldan itibaren İngilizce eğitimi verilmesiyle ilgili olarak ise şöyle söyledi:
"Aslında ne kadar erken başlandığının da bir önemi yok. Yani ilkokul ya da ortaokul olmasının çok bir önemi yok. Tabii ki bunlar etkili faktörler, ama dil öğreniminde en önemli şey süreklilik ve eğitimin kalitesidir. Siz çocuğu ikinci sınıfta dil eğitimine başlatıp okul ya da program bittikten sonra bunu tamamen bırakırsanız dil bir buz gibi erir, kaybolur. Burada en önemli şey devamlılıktır. Tabii kalite de önemli ama devamlılık kısmını atladığımız da kalite onu da eritmiş oluyor. Onun için bizim ne zaman başladığına bakmaksızın programı çok düzgün bir şekilde yazmamız ardından az da olsa ama devamlı olarak çocuğa belirli seviyede gerektiği kadar İngilizce eğitimini vermek bizim ana hedefimiz olmalıdır."
"Problem hocadan ziyade sistemde"
Türkiye'deki İngilizce öğretmenleriyle ilgili görüşlerini ifade eden öğretim görevlisi, "Bizim öğretmenlerimiziz geneli hoşgörülü, öğretmenlik dışında da öğrencisine yardımcı olmaya çalışan, kaliteli hocalarımız var. Bence buradaki problem hocadan ziyade sistemde. Sistemimize bakmamız lazım. Bu istatistikte öne çıkan ülkelerde eğitim sürecini geri bildirim çok önemli bir yer kapsıyor. Profesyonel olarak bu kişiler çalışırken, süreç içerisinde hem kendilerini hem birbirlerini hem sistemi değerlendiriyorlar. Böylelikle problemli alanları keşfedip müdahale edebilme şansları oluyor. Bu önemli bir faktör. Bence hem milli eğitimde hem yüksek öğretimde buna önem vermemiz gerekiyor. Kendi eksiklerimizi görmemiz ve buna çalışmamız gerekiyor. Bunun dışında bizde tekrarın nerede olması gerektiği konusunda da ben sıkıntılar görüyorum. Öğrenci bir programı ya da sınıfı tamamladığında sonraki dönemde kısa bir tekrar ve bunun üstüne devam beklersiniz. Yani öğrenmenin doğal gidişatı bu şekilde olur. Ama bizde pek de böyle olmuyor. Öğrenci konuya hakim olsun ya da olmasın bir sonraki aşamada tekrar görüyor. Bunun çok fazla dezavantajı var. Boşa vakit kaybı" ifadelerini kullandı.
"Öğrenmek için maruz kalmak gerekiyor"
Türkiye'nin İngilizce öğrenimindeki sorunlarının çözümlerinden de bahseden Ersin Ateş, şunları anlattı;
"Öncelikle daha önce de bahsettiğim devamlılık ve kalite konularına göz atmak gerekiyor. Bence sistemimizi üretken beceriler olan yazma ve konuşmaya ağırlık veren sistemlere dönüştürmemiz gerekiyor. Bunun dışında bizim öğrenci kalitemizde ya da öğretmen kalitemizde problem yok. Üniversitelerimizin genelinde İngilizce öğrenmek için teknolojik olarak iyiyiz. Yani gerekli ekipmana sahibiz. Öğrencilerimizi olabildiğince fazla dile maruz bırakacak ortamlar oluşturup, gramer ağırlıklı İngilizceden kurtulmamız gerekiyor."