
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)
3 belediyeden acil 2 istek...
Birkaç gündür gerek mil yoluyla gerekse bizzat telefonla arayan vatandaşların yeniden seçilenr3 belediye başkanından 2 isteği var…
Birincisi: Eskişehir’deki belediyelere ait tüm park ve çocuk oyun alanlarına 24 saat izlenebilecek kamera sistemlerinin konulması.
Bu isteğin daha çok bayanlar tarafından talep edildiğini söylememize herhalde gerek yoktur…
Parkların gün boyu izlenerek denetlenmesini istiyorlar…
Bunun öncelikle caydırıcı olacağını düşünüyorlar…
Dahası…
Böylece çocuklara yönelik olabilecek taciz, tecavüz, kaçırma ve zararlı alışkanlıklar gibi edişlerin bir nebze d olsa giderilmiş olacağını ifada ediyorlar…
Belediyelerden talep edilen diğer bir istek ise, her 3 belediyenin de tabelalarına T.C ibaresini koyması.
Her iki talebi yerine getirmek de belediyelerin tasarrufunda.
Yaparlar mı yapmazlar mı bilemiyoruz…
Bizim yapabildiğimiz sadece talep eden ile talebi yerine getirecek olanlar arasında aracılık yapmaktan ibaret…
......
Bu şehrin halkı vaatlere inanıp hayal kurmaz…
Yeniler pek bilmez ama Eskişehir’in yaşadı hayal kırıklıkları bu şehirde “Eskişehir’in göbeğinde petrol bulundu” haberleriyle başlamıştı.
Yanlış duymadınız! Petrol bulunmuştu bu şehirde!
Hem de şehrin tam orta yeri olan
Tam da Bayat Pazarı’nın olduğu yerde fışkırmıştı petrol.
Bayat pazarının olduğu bölgede bulunan bir evin bodrumundan taşmaya başlayan sıvının petrol olduğu yayılmıştı şehre.
Sevinç naraları atılmaya başlanmıştı “Petrol bulundu” diye.
O bölgede oturan vatandaşlar, yerden çıkan petrolün kendilerine getireceği kazancı adeta ceplerine indirmişçesine yaşamaya başladılar sonraki süreci.
Hani “yürüyüşleri değişti” denir ya. Tıpkı öyle oldu kısa süre içinde herkes.
Haber kısa sürede Türkiye’ye yayıldı.
O dönemin Enerji Bakanı kalkıp Eskişehir’e kadar geldi.
Petrol çıktığı söylenen eve gidip, sürekli fışkıran sıvıyı kontrol etti.
Ardından da…
-“Bu sahiden de petrol. Eskişehir yaşadı valla” dedi.
Koca Bakan yalan söyleyecek değildi ya…
Nihayet talih Eskişehir’in yüzüne gülmüş, Tanrı bu şehre büyük bir imkan sunmuştu.
Olabildiğince zengindi artık Eskişehir.
Petrol bulunmuştu resmen. Boru değildi yani…
Ama…
Bir süre sonra tam tersi oldu söylediğimizin.
Yani…
Bulunanın petrol değil, resmen boru olduğu ortaya çıktı!
Nato’ya ait boru hattının Bayat pazarının altından geçtiği, hattın petrol kaçırması üzerine, açığa çıkan petrolün de Bayat’ta bir evin altından yüzeye çıktığı sonradan anlaşıldı.
Hâlbuki tam da Eskişehir ABD’nin petrol kenti Teksas gibi oluyordu.
Hâlbuki tam da Eskişehirliler, Suudi zenginler gibi varlık ve ihtişam içinde yaşamaya hazırlanıyordu.
Hâlbuki Eskişehir halkı tıptı Dubai halkı gibi yattığı yerden milyonlarca dolar kazanacaktı.
Olmadı…
Büyük bir hayal kırıklığıydı bu.
Şehrin zenginliğinin hayali kısa sürdü.
İşte o yüzden…
O günden bu yana Eskişehir halkı şehirle ilgili yüzlerce vaat, binlerce söz de verilse bu söylenilenlerin hayalini kurmaz…
Zira…
Bu şehrin halkı “petrol bulundu” haberiyle yaşamıştır ilk hayal kırıklığını…
.....
Yaya geçitlerinin her iki
tarafına yükselti konulsun…
İçişleri Bakanlığı yaya öncelikli yeni bir uygulama başlattı.
Sinyalizasyon olmayan yaya geçitlerinde araçlar durarak yayaların güvenle karşıya geçmelerini sağlayacak.
Bu konuda geniş ve sıkı denetimler de yapılacağını duyurdu İçişleri bakanlığı.
Uygulamaya riayet etmeyen, yaya geçitlerinde durup yayalara yol vermeyen araç sürücülerine ceza yazılacağını açıkladı.
Bu uygulama ile ilgili çeşitli aksaklıkları dünkü köşemizde dile getirmiştik.
özellikle de yayaların geçişi için duran araçlara, arkadan gelen diğer araçların çarpma olaylarının sıklıkla yaşanmaya başladığını dile getirmiş, uygulama oturuncaya kadar pek çok bu şekilde kazaya şahit olabileceğimizi belirtmiştik.
Dün konu ile ilgli bir okur aradı.
“Yaya geçitleri önü ve arkasına hafif bir yükselti konulursa bu iş hallolur” dedi.
Yükselti nedeniyle ister istemez yavaşlayacak olan araçların böylece önünde ani duran araçlara çapmasının önüne geçileceğini söyledi.
Bize mantıklı geldi.
Teknik olarak yapmak mümkün mü? Bu da yetkililerin bileceği iş olmalı…
.....
Basın hürriyeti mi?
Mesleğe ilk başladığımız yıllarda Norveç’te yaşayan bir gazeteciyi dinleme şansımız olmuştu.
O da bizim gibi muhabirdi ve gazetesinin İçişleri bakanlığı muhabirliğini yapıyordu.
ülkesindeki gazeteciliği ve muhabirlerin çalışma yöntemini aynen şu şekilde anlatmıştı:
-“Her sabah ilk iş bakanlığa giderim. Bakanlığa o gün gelen yazışmaları gözden geçiririm. Zaten bu yazışmalar bürokratların masasının üzerinde durur. Bakan dahil o güne ait resmi evrakları, eğer ülke güvenliğini ilgilendiren ve gizli tutulması gereken evrak değilse gün boyu masasının üzerinde tutar. Ben, haber olabilecek evrakların birer kopyasını görevlilere rica ederek alırım. Onlar da verir çünkü vermek zorunda. Zaten bir evrak bizden saklanır, istediğimiz bilgi haber yapılmak için bize verilmezse, o bürokrat hakkında, bu isterse bakan olsun hemen gerekli işlem yapılır. Bizim ülkemizde basın, görevini kötüye kullanmadığı sürece olabildiğince özgürdür. Devletin her kurumu da basının özgür olabilmesi adına olabildiğince şeffaf olmaya özen gösterir.”
Duyduğumuzda çok şaşırmıştık.
O yıllarda gazeteci olarak bırakın bakanın odasına falan girmeyi, kapısından içeriye girebilmek, belge ve bilgi alabilmek mümkün değildi.
Bu güne gelindiğinde, o günleri bile arar hale geldik.
Dün Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) tarafından yapılan ‘Dünya Basın özgürlüğü Endeksi’ sıralamasında ülkemizin 180 ülke içerisinde 157. sırada yer aldığını bir kez daha öğrendiğimizde ve listenin başında Norveç’in olduğunu gördüğümüzde aklımıza geldi bunu yazmak…
.....
Biraz da gülmek lazım
Temel, kahvehanede arkadaşlarına av maceralarını anlatmaktadır:
- Geçenlerde ormana ava gittum. Birden bi ayi ile karşulaştum. Tüfeği atıp kaçmağa başladum. O
da beni kovalamaya başladi. Tam ayinun nefesini ensemde hissettuğum anda ayi kayup yere
düşti. Bu durumu fırsat bilip arayi açmağa çaliştum. Ama ayi gene peşima düşti. Gene tam nefesini ensemde hissettuğum anda ayitekrarkayup yere düşti. Ben tekrar arayi açmağa çalıştum.
O arada Dursun, dayanamayarak sorar:
- Ula Temel, çok cesaretli adamsun. Ben senun yerinde olsam, altuma ederdum.
Temel atılmış:
- Ula sen ayinun neye basup kayduğunu zannedeysun?